Aionian Verses
Bütün oğulları, kızları onu avutmaya çalıştılarsa da o avunmak istemedi. “Oğlumun yanına, ölüler diyarına yas tutarak gideceğim” diyerek oğlu için ağlamaya devam etti. (Sheol )
(parallel missing)
Ama Yakup, “Oğlumu sizinle göndermeyeceğim” dedi, “Çünkü kardeşi öldü, yalnız o kaldı. Yolda ona bir zarar gelirse, bu acıyla ak saçlı başımı ölüler diyarına götürürsünüz.” (Sheol )
(parallel missing)
Bunu da götürürseniz ve ona bir zarar gelirse, bu acıyla ak saçlı başımı ölüler diyarına götürürsünüz.’ (Sheol )
(parallel missing)
Biz kulların da acı içinde babamızın ak saçlı başını ölüler diyarına indiririz. (Sheol )
(parallel missing)
Ama RAB yepyeni bir olay yaratırsa, yer yarılıp onları ve onlara ait olan her şeyi yutarsa, ölüler diyarına diri diri inerlerse, bu adamların RAB'be saygısızlık ettiklerini anlayacaksınız.” (Sheol )
(parallel missing)
Sahip oldukları her şeyle birlikte diri diri ölüler diyarına indiler. Yer onların üzerine kapandı. Topluluğun arasından yok oldular. (Sheol )
(parallel missing)
Çünkü size karşı öfkem ateş gibi tutuşup Ölüler diyarının derinliklerine dek yanacak. Yeryüzünü ve ürününü yutup yok edecek Ve dağların temellerini tutuşturacak. (Sheol )
(parallel missing)
RAB öldürür de diriltir de, Ölüler diyarına indirir ve çıkarır. (Sheol )
(parallel missing)
Ölüler diyarının bağları sardı, Ölüm tuzakları çıktı karşıma. (Sheol )
(parallel missing)
Sen aklına uyanı yap, ama onun ak saçlı başının esenlik içinde ölüler diyarına gitmesine izin verme. (Sheol )
(parallel missing)
Ama sen sakın onu cezasız bırakma. Ona ne yapacağını bilecek kadar akıllısın. Onun ak saçlı başını ölüler diyarına kanlar içinde gönder.” (Sheol )
(parallel missing)
Bir bulutun dağılıp gitmesi gibi, Ölüler diyarına inen bir daha çıkmaz. (Sheol )
(parallel missing)
Onlar gökler kadar yüksektir, ne yapabilirsin? Ölüler diyarından derindir, nasıl anlayabilirsin? (Sheol )
(parallel missing)
“Keşke beni ölüler diyarına gizlesen, Öfken geçinceye dek saklasan, Bana bir süre versen de, beni sonra anımsasan. (Sheol )
(parallel missing)
Ölüler diyarını evim diye gözlüyorsam, Yatağımı karanlığa seriyorsam, (Sheol )
(parallel missing)
Umut benimle ölüler diyarına mı inecek? Toprağa birlikte mi gireceğiz?” (Sheol )
(parallel missing)
Ömürlerini bolluk içinde geçirir, Esenlik içinde ölüler diyarına inerler. (Sheol )
(parallel missing)
Kuraklık ve sıcağın eriyen karı alıp götürdüğü gibi Ölüler diyarı da günahlıları alıp götürür. (Sheol )
(parallel missing)
Tanrı'nın önünde ölüler diyarı çıplaktır, Yıkım diyarı örtüsüz. (Sheol )
(parallel missing)
Çünkü ölüler arasında kimse seni anmaz, Kim şükür sunar sana ölüler diyarından? (Sheol )
(parallel missing)
Kötüler ölüler diyarına gidecek, Tanrı'yı unutan bütün uluslar... (Sheol )
(parallel missing)
Çünkü sen beni ölüler diyarına terk etmezsin, Sadık kulunun çürümesine izin vermezsin. (Sheol )
(parallel missing)
Ölüler diyarının bağları sarmıştı, Ölüm tuzakları çıkmıştı karşıma. (Sheol )
(parallel missing)
Ya RAB, beni ölüler diyarından çıkardın, Yaşam verdin bana, ölüm çukuruna düşürmedin. (Sheol )
(parallel missing)
Utandırma beni, ya RAB, sana sesleniyorum; Kötüler utansın, ölüler diyarında sesleri kesilsin. (Sheol )
(parallel missing)
Sürü gibi ölüler diyarına sürülecekler, Ölüm güdecek onları. Tan ağarınca doğrular onlara egemen olacak, Cesetleri çürüyecek, Ölüler diyarı onlara konut olacak. (Sheol )
(parallel missing)
Ama Tanrı beni Ölüler diyarının pençesinden kurtaracak Ve yanına alacak. (Sela) (Sheol )
(parallel missing)
Ölüm yakalasın düşmanlarımı ansızın, Diri diri ölüler diyarına insinler; Çünkü içleri ve evleri kötülük dolu. (Sheol )
(parallel missing)
Çünkü bana sevgin büyüktür, Canımı ölüler diyarının derinliklerinden sen kurtardın. (Sheol )
(parallel missing)
Çünkü sıkıntıya doydum, Canım ölüler diyarına yaklaştı. (Sheol )
(parallel missing)
Var mı yaşayıp da ölümü görmeyen, Ölüler diyarının pençesinden canını kurtaran? (Sela) (Sheol )
(parallel missing)
Ölüm iplerine dolaşmıştım, Ölüler diyarının kâbusu yakama yapışmıştı, Sıkıntıya, acıya gömülmüştüm. (Sheol )
(parallel missing)
Göklere çıksam, oradasın, Ölüler diyarına yatak sersem, yine oradasın. (Sheol )
(parallel missing)
Sabanla sürülüp yarılmış toprak gibi, Saçılmış kemiklerimiz ölüler diyarının ağzına. (Sheol )
(parallel missing)
Onları ölüler diyarı gibi diri diri, Ölüm çukuruna inenler gibi Bütünüyle yutalım. (Sheol )
(parallel missing)
Ayakları ölüme gider, Adımları ölüler diyarına ulaşır. (Sheol )
(parallel missing)
Ölüler diyarına giden yoldur onun evi, Ölüm odalarına götürür. (Sheol )
(parallel missing)
Ne var ki, evine girenler ölüme gittiklerini, Ona konuk olanlar Ölüler diyarının dibine indiklerini bilmezler. (Sheol )
(parallel missing)
RAB, ölüm ve yıkım diyarında olup biteni bilir, Nerde kaldı ki insanın yüreği! (Sheol )
(parallel missing)
Sağduyulu kişi yukarıya, yaşama giden yoldadır, Bu da ölüler diyarına inmesini önler. (Sheol )
(parallel missing)
Onu değnekle döversen, Canını ölüler diyarından kurtarırsın. (Sheol )
(parallel missing)
Ölüm ve yıkım diyarı insana doymaz, İnsanın gözü de hiç doymaz. (Sheol )
(parallel missing)
Ölüler diyarı, kısır rahim, Suya doymayan toprak ve ‘Yeter’ demeyen ateş. (Sheol )
(parallel missing)
Çalışmak için eline ne geçerse, var gücünle çalış. Çünkü gitmekte olduğun ölüler diyarında iş, tasarı, bilgi ve bilgelik yoktur. (Sheol )
(parallel missing)
Beni yüreğinin üzerine bir mühür gibi, Kolunun üzerine bir mühür gibi yerleştir. Çünkü sevgi ölüm kadar güçlü, Tutku ölüler diyarı kadar katıdır. Alev alev yanar, Yakıp bitiren ateş gibi. (Sheol )
(parallel missing)
Bu yüzden doymak bilmeyen ölüler diyarı ağzını ardına kadar açtı; Yeruşalim'in soyluları, sıradan insanları ve gürültülü bir şekilde eğlenenleri oraya inecek. (Sheol )
(parallel missing)
“Tanrın RAB'den bir işaret iste; ölüler diyarı kadar derin, gökler kadar yüksek olsun.” (Sheol )
(parallel missing)
Toprağın altındaki ölüler diyarı Babil Kralı'nı karşılamak için sabırsızlanıyor. Onun gelişi ölüleri, Dünyanın eski önderlerini heyecanlandırıyor; Ulusları yönetmiş kralları Tahtlarından ayağa kaldırıyor. (Sheol )
(parallel missing)
Görkemin de çenklerinin sesi de Ölüler diyarına indirildi. Altında kurtlar kaynaşacak, Üstünü kurtçuklar kaplayacak. (Sheol )
(parallel missing)
Ancak ölüler diyarına, Ölüm çukurunun dibine İndirilmiş bulunuyorsun. (Sheol )
(parallel missing)
Şöyle diyorsunuz: “Ölümle antlaşma yaptık, ölüler diyarıyla uyuştuk; öyle ki, büyük bela ülkeden geçerken bize zarar vermeyecek. Çünkü yalanları kendimize sığınak yaptık, hilenin ardına gizlendik.” (Sheol )
(parallel missing)
Ölümle yaptığınız antlaşma yürürlükten kaldırılacak, ölüler diyarıyla uyuşmanız geçerli sayılmayacak. Büyük bela ülkeden geçerken sizi çiğneyecek. (Sheol )
(parallel missing)
“Hayatımın baharında ölüler diyarının kapılarından geçip Ömrümün geri kalan yıllarından yoksun mu kalmalıyım?” demiştim, (Sheol )
(parallel missing)
Çünkü ölüler diyarı sana şükredemez, Ölüm övgüler sunmaz sana. Ölüm çukuruna inenler senin sadakatine umut bağlayamaz. (Sheol )
(parallel missing)
Çeşit çeşit hoş kokular sürünüp ilah Molek'e yağ götürdünüz. Elçilerinizi ta uzaklara gönderdiniz, Ölüler diyarına dek alçalttınız kendinizi. (Sheol )
(parallel missing)
“‘Egemen RAB şöyle diyor: Sedir ağacı ölüler diyarına indiği gün, ona yas tutsunlar diye derin su kaynaklarını kapattım. Irmaklarını durdurdum, gür sularının önünü kestim. O ağaç yüzünden Lübnan'ı karanlığa boğdum, bütün orman ağaçlarını kuruttum. (Sheol )
(parallel missing)
Ölüm çukuruna inenlerle birlikte onu ölüler diyarına indirdiğimde, yıkılışının gürültüsünden ulusları titrettim. O zaman Aden Bahçesi'ndeki bütün ağaçlar, Lübnan'ın en seçkin, en iyi, bol sulanan ağaçları yerin derinliklerinde avunç buldu. (Sheol )
(parallel missing)
Gölgesinde yaşayanlar, uluslar arasında onu destekleyenler de onunla birlikte ölüler diyarına, kılıçla öldürülmüşlerin yanına indiler. (Sheol )
(parallel missing)
Güçlü önderler, ölüler diyarından, Mısır ve onu destekleyenler için, ‘Aşağı indiler, kılıçla öldürülen sünnetsizlerle birlikte burada yatıyorlar’ diyecekler. (Sheol )
(parallel missing)
Ölüler diyarına savaş silahlarıyla inen, kılıçları başlarının altına konan, kalkanları kemikleri üzerine yerleştirilen öbür öldürülmüş sünnetsiz yiğitlerle birlikte mezara konmayacak mı onlar? Oysa bu yiğitler yaşayanlar diyarında korku salmışlardı. (Sheol )
(parallel missing)
“Onları fidyeyle kurtaracağım Ölüler diyarının elinden, Ölümden fidyeyle kurtaracağım. Felaketin nerede, ey ölüm? Yıkıcılığın nerede, ey ölüler diyarı? Hiç pişmanlık duymayacağım. (Sheol )
(parallel missing)
Ölüler diyarını delip girseler, Elimi uzatıp onları çıkaracağım. Göklere çıksalar, Onları oradan indireceğim. (Sheol )
(parallel missing)
“Ya RAB, sıkıntı içinde sana yakardım, Yanıtladın beni. Yardım istedim ölüler diyarının bağrından, Kulak verdin sesime. (Sheol )
(parallel missing)
Servet aldatıcıdır. Küstahlar kalıcı değildir; Açgözlüdürler ölüler diyarı gibi Ve ölüm gibi hiç doymazlar. Ülkeleri ele geçirip halkları tutsak alırlar. (Sheol )
(parallel missing)
Ama ben size diyorum ki, kardeşine öfkelenen herkes yargılanacaktır. Kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söylerse, Yüksek Kurul'da yargılanacaktır. Kim kardeşine ahmak derse, cehennem ateşini hak edecektir. (Geenna )
Mas isto é o que eu digo a vocês: [se uma pessoa] estiver zangada com outra, Deus julgará essa pessoa [também]. Se uma pessoa disser a outra: ‘[Você não vale nada]’, o Concílio dos judeus julgará essa pessoa. Se uma pessoa disser a outra: ‘[Você é] idiota,’ [Deus vai jogá-la] para o fogo do inferno. (Geenna )
Eğer sağ gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme atılmasından iyidir. (Geenna )
Se [for tentado a] pecar por causa do que vê [MTY], [deixe de olhar para essas coisas]! [Mesmo que você tenha que] arrancar um olho e jogá-lo fora [HYP] para não pecar, faça isso! É bom [que você não peque e] como resultado que [vá para o céu, embora] lhe falte uma parte do corpo, [até mesmo seu olho]. Mas não é bom [você pecar e, como resultado, Deus] pôr seu corpo inteiro no inferno. (Geenna )
Eğer sağ elin günah işlemene neden olursa, onu kes at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme gitmesinden iyidir. (Geenna )
Se você for tentado a usar uma de suas mãos para pecar [MTY], [deixe de usar essa mão. Mesmo que tenha que] cortar uma das mãos e jogá-la fora para [HYP] não pecar, faça isso! É bom [que você não peque e que vá para o céu, embora] lhe falte uma parte do corpo, [mesmo que seja sua mão direita] (OU mesmo que não tenha uma ou as duas mãos). Mas não é bom [você pecar e como resultado, Deus] jogar seu corpo inteiro no inferno. (Geenna )
Bedeni öldüren, ama canı öldüremeyenlerden korkmayın. Canı da bedeni de cehennemde mahvedebilen Tanrı'dan korkun. (Geenna )
Não tenham medo das pessoas que [podem] matar o corpo [SYN] e não podem destruir a sua alma. Pelo contrário, temam a [Deus], porque Ele pode destruir tanto o corpo da pessoa quanto a alma [da pessoa] no inferno. (Geenna )
Ya sen, ey Kefarnahum, göğe mi çıkarılacaksın? Hayır, ölüler diyarına indirileceksin! Çünkü sende yapılan mucizeler Sodom'da yapılmış olsaydı, bugüne dek ayakta kalırdı. (Hadēs )
[Também tenho algo a dizer a vocês que moram na cidade de] Cafarnaum [MTY]. Não pensem/será que vocês pensam— [RHQ] que serão honrados {que Deus vai honrá-los} no céu!/? Não! Pelo contrário, [depois que vocês morrerem], serão mandados {Deus mandará vocês} para o lugar embaixo, onde Ele castigará as pessoas más para sempre! [Deus destruiu a cidade antiga de] Sodoma [porque o povo que morava naquela cidade era muito mau]. Se [eu ]tivesse feito em [Sodoma] os milagres que fiz na cidade de vocês, [essas pessoas teriam desistido de suas más ações e] a [cidade] delas [MET] existiria ainda agora. [MTY] Mas [vocês não desistiram de suas más ações, embora eu tenha feito milagres na cidade de vocês.] (Hadēs )
İnsanoğlu'na karşı bir söz söyleyen, bağışlanacak; ama Kutsal Ruh'a karşı bir söz söyleyen, ne bu çağda, ne de gelecek çağda bağışlanacaktır. (aiōn )
Aqueles que criticam a mim, que desci do céu, podem ser perdoados {[Deus] está disposto a perdoar aqueles que criticam a mim, que desci do céu}. Mas aqueles que falam mal do que o Espírito Santo faz não serão perdoados {[Deus] não perdoará as pessoas que criticam o Espírito Santo}. Não serão perdoados {[Ele] não vai perdoá-los} agora e nunca serão perdoados {[Ele] nunca vai perdoá-los}”. (aiōn )
Dikenler arasında ekilen de şudur: Sözü işitir, ama dünyasal kaygılar ve zenginliğin aldatıcılığı sözü boğar ve ürün vermesini engeller. (aiōn )
Outros que ouvem o que digo são [como] a terra que contêm [raízes de] espinhos. Eles se preocupam demais sobre como podem prosperar/melhorar a vida. Pensam erradamente que ficarão felizes ganhando muito dinheiro. [PRS] Eles deixam de escutar o que digo. [MET] Como resultado, não fazem o que Deus quer que façam. (aiōn )
Deliceleri eken düşman, İblis'tir. Biçim vakti, çağın sonu; orakçılar ise meleklerdir. (aiōn )
O inimigo que semeou o joio representa o diabo. O tempo quando o trigo será colhido representa a época quando o mundo acabará. Os que colhem representam os anjos. (aiōn )
“Deliceler nasıl toplanıp yakılırsa, çağın sonunda da böyle olacaktır. (aiōn )
O joio é juntado. Depois é queimado. {Os trabalhadores que fazem a colheita juntam o joio. Depois eles o queimam.} Isso representa [o julgamento das pessoas, que Deus realizará] quando o mundo acabar. [Será assim]: (aiōn )
Çağın sonunda da böyle olacak. Melekler gelecek, kötü kişileri doğruların arasından ayırıp kızgın fırına atacaklar. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır.” (aiōn )
A separação dos peixes é como o julgamento [das pessoas que Deus realizará] quando o mundo acabar. [Isso acontecerá assim]: Os anjos chegarão [ao lugar onde Deus está julgando as pessoas] e separarão as [pessoas] ruins das [pessoas] justas. (aiōn )
Ben de sana şunu söyleyeyim, sen Petrus'sun ve ben kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım. Ölüler diyarının kapıları ona karşı direnemeyecek. (Hadēs )
Também eu digo-lhe o seguinte: você é Pedro, [que significa pedra/rocha]. Por causa do que você, [que é como uma pedra, e os apóstolos que são seus colegas] ensinam (OU, por causa do que você faz), eu reunirei grupos de pessoas que creem em mim. Os demônios [PRS] que vivem onde os mortos maus estão não poderão impedir [MET] isso. (Hadēs )
“Eğer elin ya da ayağın günah işlemene neden olursa, onu kesip at. Tek el, tek ayakla yaşama kavuşman, iki elle, iki ayakla sönmez ateşe atılmandan iyidir. (aiōnios )
Se você [quiser usar] uma das suas mãos ou um dos seus pés para pecar, [deixe de usar essa mão ou esse pé]! [Mesmo que tenha que] tirar essa mão ou esse pé do corpo cortando-o [para não pecar, faça isso]. [MET] [É bom você não pecar e] ir aonde você viverá com Deus para sempre, mesmo que esteja aleijado ou coxo e não tenha uma mão ou um pé enquanto ainda estiver aqui na terra. Mas não é bom você continuar com as duas mãos ou os dois pés, fazer [MTY] o que deseja de modo errado fazer e, como resultado, ser colocado {[Deus] colocar você} no [inferno] onde haverá fogo eterno. (aiōnios , questioned)
Eğer gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Tek gözle yaşama kavuşman, iki gözle cehennem ateşine atılmandan iyidir. (Geenna )
Se quiser [usar] um dos olhos para pecar, [deixe de usar esse olho]! [Mesmo que tenha que] cortar esse olho e jogá-lo fora [para não pecar, faça isso] [HYP]! [É bom você não pecar e] ir para onde viverá com Deus eternamente, [mesmo que] tenha somente um olho [enquanto ainda estiver aqui na terra]. Mas não é bom você continuar a ter os dois olhos, fazer [MTY] o que deseja erradamente fazer e, como resultado, ser colocado no {ir para o} inferno onde há fogo eterno. (Geenna )
Adamın biri İsa'ya gelip, “Öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için nasıl bir iyilik yapmalıyım?” diye sordu. (aiōnios )
[Enquanto Jesus caminhava], um homem [jovem] chegou perto dele e perguntou-lhe: “Mestre, quais as boas [ações] que eu devo fazer para poder viver [com Deus] eternamente?” (aiōnios )
Benim adım uğruna evlerini, kardeşlerini, anne ya da babasını, çocuklarını ya da topraklarını bırakan herkes, bunların yüz katını elde edecek ve sonsuz yaşamı miras alacak. (aiōnios )
Também a cada pessoa que deixar casa ou terra, irmãos, irmãs, pai, mãe, filhos [ou qualquer outro membro de família por ser meu discípulo, Deus] dará cem vezes [mais benefícios do que essa pessoa desistiu] e ela viverá [com Deus] eternamente. (aiōnios )
Yol kenarında gördüğü bir incir ağacına yaklaştı. Ağaçta yapraktan başka bir şey bulamayınca ağaca, “Artık sonsuza dek sende meyve yetişmesin!” dedi. İncir ağacı o anda kurudu. (aiōn )
Ele viu a figueira perto da estrada. Então chegou perto dela para [pegar os figos e comê-los]. Mas quando chegou perto, viu que não havia figos [na figueira]. Só havia folhas. Mas [para ilustrar como Deus castigaria a nação de Israel], ele disse à figueira: “Que você nunca mais produza figos!” Como resultado, a figueira secou naquela mesma noite. (aiōn )
“Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Tek bir kişiyi dininize döndürmek için denizleri, kıtaları dolaşırsınız. Dininize döneni de kendinizden iki kat cehennemlik yaparsınız. (Geenna )
Vocês homens que ensinam as leis [judaicas] e vocês fariseus sofrerão terrivelmente no inferno! Vocês são hipócritas porque se esforçam muito para fazer com que [mesmo] uma só pessoa creia no que ensinam. Atravessam, por exemplo, mar e terra [para lugares distantes] para fazer isso. [Como resultado de ensinarem a essa pessoa o que é falso], quando uma pessoa crê no que ensinam, vocês a fazem mais merecedora do inferno do que vocês mesmos. (Geenna )
“Sizi yılanlar, engerekler soyu! Cehennem cezasından nasıl kaçacaksınız? (Geenna )
Como vocês são ruins! São [tão perigosos quanto] cobras [venenosas] [DOU] [MET]! Pensam/Será que pensam–– [RHQ] erradamente que escaparão quando Deus castigar as pessoas más no inferno! (Geenna )
İsa, Zeytin Dağı'nda otururken öğrencileri yalnız olarak yanına geldiler. “Söyle bize” dediler, “Bu dediklerin ne zaman olacak, senin gelişini ve çağın bitimini gösteren belirti ne olacak?” (aiōn )
[Mais tarde], enquanto Jesus estava sentado só no lado do monte das oliveiras, nós, discípulos, fomos a Ele e lhe perguntamos: “Quando é que isso acontecerá [ao templo]? Também, o que acontecerá para indicar que o senhor está [para] vir de novo e para indicar que este mundo está acabando?” (aiōn )
“Sonra solundakilere şöyle diyecek: ‘Ey lanetliler, çekilin önümden! İblis'le melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin! (aiōnios )
Depois eu direi àqueles à minha esquerda: ‘Vocês que foram amaldiçoados [por Deus] {que [Deus] amaldiçoou} deixem-me! Vão para o fogo eterno que foi preparado {que [Deus] preparou} para ––o diabo/Satanás–– e os anjos dele! (aiōnios )
“Bunlar sonsuz azaba, doğrular ise sonsuz yaşama gidecekler.” (aiōnios )
Então essas pessoas à minha esquerda vão embora para onde Deus vai puni-las eternamente, mas os justos vão para onde viverão para sempre ––[comigo/com Deus]”. (aiōnios )
size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim.” (aiōn )
Ensinem-nas a obedecerem a tudo quanto estou mandando vocês. Lembrem-se de que estarei com vocês para sempre, até o final [desta] era”. (aiōn )
ama Kutsal Ruh'a küfreden asla bağışlanmayacak. Bunu yapan, asla silinmeyecek bir günah işlemiş olur.” (aiōn , aiōnios )
Mas, se alguém falar contra o Espírito Santo, Deus nunca vai perdoar esse pecado. Tal pessoa é culpada eternamente do pecado. (aiōn , aiōnios )
ama dünyasal kaygılar, zenginliğin aldatıcılığı ve daha başka hevesler araya girip sözü boğar ve ürün vermesini engeller. (aiōn )
elas se preocupam somente sobre aquilo que pertence a este mundo porque desejam ser ricas, possuindo muitas outras coisas; o resultado é que elas se esquecem da mensagem de Deus e deixam de fazer as coisas que agradam a Deus durante as suas vidas. (aiōn )
Eğer elin günah işlemene neden olursa, onu kes. Tek elle yaşama kavuşman, iki elle sönmez ateşe, cehenneme gitmenden iyidir. (Geenna )
Portanto, se você for tentado a usar suas mãos para fazer algo que desagrada a Deus, livre-se daqueles pensamentos, pois seria bom evitar tal pecado para viver eternamente e não ir para o inferno, onde o fogo nunca se apaga; da mesma forma, seria bom você cortar a mão para salvar a sua vida, ao invés de ficar com as duas mãos e morrer. (Geenna )
Eğer ayağın günah işlemene neden olursa, onu kes. Tek ayakla yaşama kavuşman, iki ayakla cehenneme atılmandan iyidir. (Geenna )
Se você for [tentado a usar ]seus pés [para andar a algum lugar ]que desagrada a Deus, [livre-se completamente desses pensamentos, pois seria bom evitar tal pecado ]para não ir ao inferno, da mesma forma como seria bom você cortar seu pé [para salvar a vida], ao invés de ficar com ambos os pés [e morrer]. (Geenna )
Eğer gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Tanrı'nın Egemenliği'ne tek gözle girmen, iki gözle cehenneme atılmandan iyidir. (Geenna )
Se você for tentado a usar os olhos para olhar algo que desagrada a Deus, livre-se completamente daqueles pensamentos; pois seria bom evitar tal pecado, bem como seria bom você arrancar o olho para salvar a vida, ao invés de ficar com ambos os olhos inteiros e ir para o inferno; lá as pessoas sofrem para sempre e o fogo nunca se apaga. (Geenna )
İsa yola çıkarken, biri koşarak yanına geldi. Önünde diz çöküp O'na, “İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?” diye sordu. (aiōnios )
Enquanto Jesus iniciava outra viagem [com seus discípulos], um homem veio correndo, ajoelhou-se na frente dele e perguntou: -Bom mestre, o que devo fazer para viver eternamente? (aiōnios )
bu çağda çekeceği zulümlerle birlikte yüz kat daha fazla eve, kardeşe, anneye, çocuğa, toprağa ve gelecek çağda sonsuz yaşama kavuşmayacak hiç kimse yoktur. (aiōn , aiōnios )
enquanto ele estiver vivo aqui na terra, vai receber cem vezes mais casas e amigos tão queridos como se fossem irmãos, irmãs, mães, filhos e terras. E embora seja perseguido, vai viver para sempre no futuro. (aiōn , aiōnios )
İsa ağaca, “Artık sonsuza dek senden kimse meyve yiyemesin!” dedi. Öğrencileri de bunu duydular. (aiōn )
Respondendo à situação, Jesus disse à figueira: - Ninguém vai comer mais nada de você, [pois já não vai produzir figos.] Os discípulos ouviram o que ele disse. (aiōn )
O da sonsuza dek Yakup'un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir.” (aiōn )
Ele vai ser o rei [dos judeus], os descendentes do [seu antepassado ]Jacó, para sempre. Ele vai reinar/governar como rei para sempre!” (aiōn )
Atalarımıza söz verdiği gibi, İbrahim'e ve onun soyuna sonsuza dek Merhamet etmeyi unutmayarak Kulu İsrail'in yardımına yetişti.” (aiōn )
Ele prometeu a Abraão e a todos os nossos outros antepasssados que descenderam dele que teria misericórdia deles. (aiōn )
Eski çağlardan beri Kutsal peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi, Kulu Davut'un soyundan Bizim için güçlü bir kurtarıcı çıkardı; (aiōn )
Muito tempo atrás Deus fez com que seus profetas dissessem que ele faria isso. (aiōn )
Cinler, dipsiz derinliklere gitmelerini buyurmasın diye İsa'ya yalvarıp durdular. (Abyssos )
[Os demônios ]continuaram a pedir a [Jesus ]que ele não os mandasse ir ao lugar onde Deus castiga demônios. (Abyssos )
Ya sen, ey Kefarnahum, göğe mi çıkarılacaksın? Hayır, ölüler diyarına indirileceksin! (Hadēs )
Vocês [da cidade de ]Cafarnaum, [não pensem/será que pensam que Deus ]vai honrar vocês no céu! Não, pelo contrário, [depois de vocês morrerem, Deus ]vai jogá-los para baixo para o lugar onde ele vai castigar [as pessoas que pecam para sempre]! (Hadēs )
Bir Kutsal Yasa uzmanı İsa'yı denemek amacıyla gelip şöyle dedi: “Öğretmenim, sonsuz yaşamı miras almak için ne yapmalıyım?” (aiōnios )
[Um dia quando Jesus estava ensinando as pessoas], um homem que estudava as Escrituras com cuidado estava ali. Ele queria fazer uma pergunta difícil para Jesus. Então ele se pôs de pé e perguntou, “Mestre, o que devo fazer para viver para sempre [com Deus]?” (aiōnios )
Kimden korkmanız gerektiğini size açıklayayım: Kişiyi öldürdükten sonra cehenneme atma yetkisine sahip olan Tanrı'dan korkun. Evet, size söylüyorum, O'ndan korkun. (Geenna )
Mas eu vou dizer a vocês de quem é que realmente devem ter medo. Vocês devem ter medo de [Deus], porque ele não só tem [poder para ]matar as pessoas, ele tem poder para jogá-las no inferno depois! Sim, vocês realmente devem ter medo dele! (Geenna )
“Efendisi, dürüst olmayan kâhyayı, akıllıca davrandığı için övdü. Gerçekten bu çağın insanları, kendilerine benzer kişilerle ilişkilerinde, ışıkta yürüyenlerden daha akıllı oluyorlar. (aiōn )
Quando o chefe [soube do que o administrador dele tinha feito], ele admirava o administrador desonesto pela coisa esperta que tinha feito. [A verdade ]é/isso mostrou que as pessoas que não seguem a Deus neste mundo agem com mais esperteza para com os outros do que as pessoas que seguem a Deus. (aiōn )
Size şunu söyleyeyim, dünyanın aldatıcı servetini kendinize dost edinmek için kullanın ki, bu servet yok olunca sizi sonsuza dek kalacak konutlara kabul etsinler.” (aiōnios )
[Então ]digo isto a vocês: usem o dinheiro que têm para ajudar aos outros para que eles se tornem seus amigos. Então quando [morrerem ]e não puderem [levar ]nenhum dinheiro consigo, [seus amigos ]vão receber vocês em uma morada [no céu ]que dura para sempre. (aiōnios )
Ölüler diyarında ıstırap çeken zengin adam başını kaldırıp uzakta İbrahim'i ve onun yanında Lazar'ı gördü. (Hadēs )
No lugar onde as pessoas mortas esperam [até Deus julgá-las], ele estava sofrendo muita dor. Ele olhou para cima e viu Abraão à distância, e viu Lázaro sentado perto de Abraão. (Hadēs )
İleri gelenlerden biri İsa'ya, “İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?” diye sordu. (aiōnios )
Um líder [judaico ]perguntou [a Jesus], “Bom mestre, o que é que devo fazer para viver eternamente [com Deus]?” (aiōnios )
da bu çağda bunların kat kat fazlasına ve gelecek çağda sonsuz yaşama kavuşmayacak hiç kimse yoktur.” (aiōn , aiōnios )
vão receber nesta vida muitas vezes [mais do que deixaram]. E na época futura estarão vivendo eternamente [com Deus]. (aiōn , aiōnios )
İsa onlara şöyle dedi: “Bu çağın insanları evlenip evlendirilirler. (aiōn )
Jesus respondeu a eles, “Os homens que vivem aqui neste mundo tomam esposas, ou [os pais ]dão esposas [aos homens]. (aiōn )
Ama gelecek çağa ve ölülerin dirilişine erişmeye layık görülenler ne evlenir, ne evlendirilir. (aiōn )
Mas os homens que Deus considera dignos de estarem no céu depois de viverem de novo não vão casar-se. (aiōn )
Öyle ki, O'na iman eden herkes sonsuz yaşama kavuşsun. (aiōnios )
Como resultado, todos os que crerem/confiarem em mim vão viver eternamente”. (aiōnios )
“Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu'nu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun. (aiōnios )
Deus nos amou tanto a nós, os habitantes do mundo, que deu seu único Filho [como sacrifício por nós], para que todos os que crerem/confiarem nele possam não ficar separados de Deus para sempre. Pelo contrário, eles vão viver para sempre. (aiōnios )
Oğul'a iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Ama Oğul'un sözünü dinlemeyen yaşamı görmeyecektir. Tanrı'nın gazabı böylesinin üzerinde kalır. (aiōnios )
Aqueles que confiam no Filho [de Deus ]já começaram a viver eternamente. Mas aqueles que rejeitam o Filho de Deus nunca irão experimentar a vida eterna. Pelo contrário, Deus está zangado com eles [e com certeza vai castigá-los.] (aiōnios )
Oysa benim vereceğim sudan içen sonsuza dek susamaz. Benim vereceğim su, içende sonsuz yaşam için fışkıran bir pınar olacak.” (aiōn , aiōnios )
Mas aqueles que beberem da água que eu lhes dou nunca mais terão sede. Pelo contrário, a água que eu lhes dou será no interior deles como uma fonte de água que os capacita a viver eternamente”. (aiōn , aiōnios )
Eken ve biçen birlikte sevinsinler diye, biçen kişi şimdiden ücretini alır ve sonsuz yaşam için ürün toplar. (aiōnios )
[Se vocês os capacitarem a aceitar minha mensagem, ]vou premiar vocês [MET], [como o dono de um campo ]recompensa aqueles que fazem a colheita. Por causa do labor de vocês, as pessoas vão viver eternamente”. [Eu tenho anunciado a mensagem de Deus às pessoas. Será como ][MET] fazer a colheita. Quando isso acontecer, vocês e eu vamos regozijar-nos juntos. (aiōnios )
“Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir. (aiōnios )
Escutem agora o seguinte: Aqueles que ouvirem minha mensagem e crerem que foi Deus quem me enviou, têm a vida eterna. [Deus não vai ]condená-los/dizer que vai castigá-los por seus pecados. Eles já não ficarão separados de Deus. Pelo contrário, eles já começaram a viver [eternamente]. (aiōnios )
Kutsal Yazılar'ı araştırıyorsunuz. Çünkü bunlar aracılığıyla sonsuz yaşama sahip olduğunuzu sanıyorsunuz. Bana tanıklık eden de bu yazılardır! (aiōnios )
Vocês estudam cuidadosamente as Escrituras, pois acham que, pela [leitura ]delas, vocês vão [descobrir o caminho para ]a vida eterna. Mas aquelas Escrituras falam de mim às pessoas! (aiōnios )
Geçici yiyecek için değil, sonsuz yaşam boyunca kalıcı yiyecek için çalışın. Bunu size İnsanoğlu verecek. Çünkü Baba Tanrı O'na bu onayı vermiştir.” (aiōnios )
Deixem de cobiçar a comida que logo se estraga! Pelo contrário, desejem a comida [espiritual ]que dura para sempre! Anseiem a vida eterna! É isso que eu, aquele que veio do céu, vou lhes dar. Deus meu Pai já mostrou que Ele aprova de eu [assim proceder”.] (aiōnios )
Çünkü Babam'ın isteği, Oğul'u gören ve O'na iman eden herkesin sonsuz yaşama kavuşmasıdır. Ben de böylelerini son günde dirilteceğim.” (aiōnios )
[Quando aqueles que estavam no deserto, que as cobras picaram há muito tempo, contemplavam a imagem em bronze duma cobra, ficavam sarados ][MET]. Meu Pai deseja que, [da mesma forma, ]todos os que contemplarem [o que tenho feito, ]e crerem em mim, tenham a vida eterna. Vou fazer com que eles vivam novamente no último dia/dia [MTY] [quando eu julgar todos os seres humanos”.] (aiōnios )
Size doğrusunu söyleyeyim, iman edenin sonsuz yaşamı vardır. (aiōnios )
Escutem bem o seguinte: Todos os que creem [minha mensagem/em mim] têm a vida eterna. (aiōnios )
Gökten inmiş olan diri ekmek Ben'im. Bu ekmekten yiyen sonsuza dek yaşayacak. Dünyanın yaşamı uğruna vereceğim ekmek de benim bedenimdir.” (aiōn )
Sou eu aquele que desceu do céu para capacitar as pessoas a terem a vida [espiritual. ]Se as pessoas aceitarem aquilo que eu lhes dou, vão viver para sempre. Aquilo que lhes dou é minha carne, que vou dar a [todas as pessoas do ][MTY] mundo para que possam ter vida [nova”.] (aiōn )
Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim. (aiōnios )
Aqueles que comem da minha carne e bebem do meu sangue têm a vida eterna, e vou fazer com que fiquem novamente vivos no dia final/dia [do juízo]. (aiōnios )
İşte gökten inmiş olan ekmek budur. Atalarınızın yedikleri man gibi değildir. Atalarınız öldüler. Oysa bu ekmeği yiyen sonsuza dek yaşar.” (aiōn )
Estou falando do pão que desceu do céu. Embora nossos antepassados comessem do maná, eles morreram mais tarde, de qualquer jeito. Mas aqueles que comem deste pão vão viver para sempre”. (aiōn )
Simun Petrus şu yanıtı verdi: “Rab, biz kime gidelim? Sonsuz yaşamın sözleri sendedir. (aiōnios )
Simão Pedro lhe respondeu, “[Não, ]Senhor, [pois se abandonarmos o Senhor, ]não há mais ninguém a quem possamos ir! É o Senhor que tem a mensagem da vida eterna! (aiōnios )
“Köle ev halkının sürekli bir üyesi değildir, ama oğul sürekli üyesidir. (aiōn )
O escravo não é membro permanente da família. Mas um filho é membro da família para sempre. [Semelhantemente, vocês dizem que são membros da família de Deus por serem descendentes de Abraão, mas realmente, por serem como escravos dos seus desejos pecaminosos, já não são membros permanentes, como eu, da família de Deus. ] (aiōn )
Size doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sözüme uyarsa, ölümü asla görmeyecektir.” (aiōn )
Mas escutem bem o seguinte: aqueles que obedecem aquilo que digo nunca vão morrer”! (aiōn )
Yahudiler, “Seni cin çarptığını şimdi anlıyoruz” dediler. “İbrahim öldü, peygamberler de öldü. Oysa sen, ‘Bir kimse sözüme uyarsa, ölümü asla tatmayacaktır’ diyorsun. (aiōn )
Então os [líderes ]judaicos [SYN], [pensando que Ele se referisse à morte comum e não à morte espiritual, ]disseram a Ele, “Agora temos certeza de que um demônio controla você! Abraão e os profetas morreram [há muito tempo! Mas você diz que aqueles que obedecerem aquilo que você ensina nunca vão morrer! ] (aiōn )
Dünya var olalı, bir kimsenin doğuştan kör olan birinin gözlerini açtığı duyulmamıştır. (aiōn )
Ninguém jamais capacitou a enxergar um homem que fosse cego de nascença, [como eu]. Tal coisa nunca aconteceu até agora! (aiōn )
Onlara sonsuz yaşam veririm; asla mahvolmayacaklar. Onları hiç kimse elimden kapamaz. (aiōn , aiōnios )
Vou dar-lhes a vida eterna. Ninguém jamais vai separá-los de mim para sempre. Ninguém vai arrancá-los de mim. (aiōn , aiōnios )
Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek. Buna iman ediyor musun?” (aiōn )
E mais, para aqueles que creem em mim enquanto estão vivos, [o Espírito/alma deles ]não vai morrer [eternamente. ]Você acredita nisso?” (aiōn )
Canını seven onu yitirir. Ama bu dünyada canını gözden çıkaran onu sonsuz yaşam için koruyacaktır. (aiōnios )
Quem desejar fortemente continuar vivendo [aqui na terra ]vai com certeza morrer para sempre. Mas quem estiver disposto a morrer [HYP] por minha causa vai com certeza ganhar a vida eterna. (aiōnios )
Kalabalık O'na şöyle karşılık verdi: “Kutsal Yasa'dan öğrendiğimize göre Mesih sonsuza dek kalacaktır. Nasıl oluyor da sen, ‘İnsanoğlu yukarı kaldırılmalıdır’ diyorsun? Kimdir bu İnsanoğlu?” (aiōn )
[Alguém na ]multidão lhe respondeu, “Entendemos das Escrituras que o Messias vai viver para sempre. Portanto, por que o Senhor diz [RHQ] que aquele que veio do céu, [que é o Messias, ]vai ser levantado {que [os homens ]vão levantar aquele que veio do céu, [que é o Messias]} em uma cruz? De que tipo de homem que veio do céu o Senhor está falando? (OU, Não é esse o tipo de Messias que nós estamos aguardando!)” (aiōn )
O'nun buyruğunun sonsuz yaşam olduğunu biliyorum. Bunun için ne söylüyorsam, Baba'nın bana söylediği gibi söylüyorum.” (aiōnios )
Sei que [obedecer ]aquilo que Ele nos manda nos [conduz ]à vida eterna. Por isso, tudo aquilo que eu disser é somente aquilo que meu Pai me mandou dizer”. (aiōnios )
Petrus, “Benim ayaklarımı asla yıkamayacaksın!” dedi. İsa, “Yıkamazsam yanımda yerin olmaz” diye yanıtladı. (aiōn )
Pedro disse, “Nunca, mas nunca, vou [permitir que O Senhor ]lave meus pés”! Jesus lhe respondeu, “Se eu não lavar você, você não pode continuar sendo meu [discípulo/pertencendo-me”. ] (aiōn )
Ben de Baba'dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhu'nu verecek. (aiōn )
Então eu mesmo vou pedir a meu Pai, e Ele lhes mandará mais alguém que vai encorajá-los/ser como conselheiro legal para vocês. (aiōn )
Çünkü sen O'na bütün insanlık üzerinde yetki verdin. Öyle ki, O'na verdiklerinin hepsine sonsuz yaşam versin. (aiōnios )
O Senhor me deu autoridade sobre todos os seres humanos, para que eu pudesse capacitar todos aqueles que O Senhor escolheu a virem a mim e viverem eternamente. (aiōnios )
Sonsuz yaşam, tek gerçek Tanrı olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih'i tanımalarıdır. (aiōnios )
[A maneira de as pessoas ]viverem eternamente é saberem que O Senhor é o único verdadeiro Deus, e que eu, Jesus, sou o Messias que O Senhor enviou. (aiōnios )
Çünkü sen canımı ölüler diyarına terk etmeyeceksin, Kutsalının çürümesine izin vermeyeceksin. (Hadēs )
Tu não vais permitir que meu Espírito permaneça no lugar onde habitam os mortos. Tu nem vais deixar meu corpo apodrecer, [pois ]estou consagrado a ti e sempre [te ]obedeço. (Hadēs )
Geleceği görerek Mesih'in ölümden dirilişine ilişkin şunları söyledi: ‘O, ölüler diyarına terk edilmedi, bedeni çürümedi.’ (Hadēs )
[Deus capacitou ]Davi para saber de antemão [o que Ele faria, ]portanto ele [pôde ]dizer que Deus faria o Messias viver de novo [após ter morrido. ]Ele disse que Deus não deixaria que Ele/o Messias permanecesse morto, nem que o corpo dele apodrecesse”. (Hadēs )
Tanrı'nın eski çağlardan beri kutsal peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi, her şeyin yeniden düzenleneceği zamana dek İsa'nın gökte kalması gerekiyor. (aiōn )
Jesus deve ficar no céu até o momento em que Deus renovar tudo que Ele criou. Há muito tempo, Deus prometeu [fazer isso e ]Ele escolheu os santos profetas para comunicarem [isso ao povo.] (aiōn )
Pavlus'la Barnaba ise cesaretle karşılık verdiler: “Tanrı'nın sözünü ilk önce size bildirmemiz gerekiyordu. Siz onu reddettiğinize ve kendinizi sonsuz yaşama layık görmediğinize göre, biz şimdi öteki uluslara gidiyoruz. (aiōnios )
Então, falando com ousadia, Paulo e Barnabé disseram [àqueles líderes judaicos: ]‘A mensagem de Deus [acerca de Jesus ]deveria ser divulgada {[Nós dois ]tínhamos a obrigação de divulgar a mensagem de Deus [acerca de Jesus]} primeiro a vocês [judeus, antes de proclamá-la aos gentios/não-judeus, pois Deus assim nos mandou. Contudo, ]vocês estão rejeitando a mensagem de Deus. [Procedendo assim, ]vocês comprovam que não são dignos de viver eternamente [com Ele. Portanto, ]nós deixaremos [vocês, ]dirigindo-nos [agora ]aos gentios/não-judeus para [comunicar-lhes a mensagem de Deus. ] (aiōnios )
Öteki uluslardan olanlar bunu işitince sevindiler ve Rab'bin sözünü yücelttiler. Sonsuz yaşam için belirlenmiş olanların hepsi iman etti. (aiōnios )
Enquanto os gentios/não-judeus escutavam [aquelas palavras], começaram a regozijar-se, dizendo repetidamente que era maravilhosa a mensagem sobre o Senhor [Jesus. ]E todos aqueles gentios/não-judeus que tinham sido escolhidos [por Deus ]{a quem [Deus ]tinha escolhido} para viverem [com Ele ]eternamente deram fé [à/acreditaram na mensagem sobre o Senhor Jesus. ] (aiōnios )
Bunları ta başlangıçtan bildiren Rab, İşte böyle diyor.’ (aiōn )
[Fiz com que meu povo ]soubesse [delas ]há muito tempo. (aiōn )
Tanrı'nın görünmeyen nitelikleri –sonsuz gücü ve Tanrılığı– dünya yaratılalı beri O'nun yaptıklarıyla anlaşılmakta, açıkça görülmektedir. Bu nedenle özürleri yoktur. (aïdios )
Desde que [Deus ]criou o mundo, ele tem revelado – mediante aquilo que criou – a sua própria natureza, que não se pode ver. [Deus tornou óbvio a todo o mundo o fato de ]ele ter sido sempre capaz de realizar coisas/feitos supremamente poderosas/os, e o fato [de ]ser ele Deus, [supremamente distinto de tudo aquilo que criou. ]Portanto, ninguém tem motivo [para dizer, “Nunca fomos informados acerca de Deus.” ] (aïdios )
Tanrı'yla ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular. Yaradan'ın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler. Oysa Tanrı sonsuza dek övülmeye layıktır! Amin. (aiōn )
Deus [assim fez porque, ]ao invés de confessarerem a verdade sobre Deus, eles [optaram por adorar a ]falsos [deuses, ]e adoravam e serviam as coisas que [Deus ]tinha criado em vez de [adorarem e servirem a]o Deus único que criou [tudo. Eles procederam assim, mesmo que ]ele mereça que [aqueles que criou ]o louvem para sempre. Amém / Assim seja. (aiōn )
Sürekli iyilik ederek yücelik, saygınlık, ölümsüzlük arayanlara sonsuz yaşam verecek. (aiōnios )
[Especificamente, Deus vai galardoar, capacitando-as ]a viver para sempre, as pessoas que, pela sua perseverança em praticar boas obras, se esforçam por ser altamente honradas [por Deus ]e receber uma vida que não tem fim. (aiōnios )
Öyle ki, günah nasıl ölüm yoluyla egemenlik sürdüyse, Tanrı'nın lütfu da Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla sonsuz yaşam vermek üzere doğrulukla egemenlik sürsün. (aiōnios )
Ele assim fez para que, como as pessoas por toda parte experimentam inevitavelmente o pecado, que resulta na sua morte, as pessoas por toda parte possam experimentar inevitavelmente a ação de Deus para com elas de forma imerecida, qual seja, [apagando o registro dos seus pecados. ]Isto faz com que as pessoas possam viver eternamente por causa daquilo que Jesus Cristo nosso Senhor [fez por elas.] (aiōnios )
Ama şimdi günahtan özgür kılınıp Tanrı'nın kulları olduğunuza göre, kazancınız kutsallaşma ve bunun sonucu olan sonsuz yaşamdır. (aiōnios )
Mas Deus já livrou vocês de serem controlados pelos desejo de cometer pecado. Vocês se tornaram, [por assim dizer, ]escravos de Deus. Portanto, o resultado agora é que Deus fez com que vocês pertencessem integralmente a ele, e como resultado vão viver eternamente. (aiōnios )
Çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı'nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa'da sonsuz yaşamdır. (aiōnios )
[O pagamento que alguém recebe por ter ]pecado [é ficar separado eternamente de Deus. ]Tal pagamento é [apenas parecido com o ]ordenado [pago por um patrão. ]Mas aquilo que Deus nos dá livremente é vivermos eternamente por causa do [nosso relacionamento com ](OU, por [estarmos unidos com) ]Cristo Jesus nosso Senhor. (aiōnios )
Büyük atalar onların atalarıdır. Mesih de bedence onlardandır. O her şeyin üzerinde hüküm süren, sonsuza dek övülecek Tanrı'dır! Amin. (aiōn )
Foram os antepassados deles – [Abraão, Isaque e Jacó – que Deus escolheu para fundar nossa nação. ]E[, mais importante ainda, ]foi deles que o Messias recebeu sua natureza humana. [Contudo, a maioria dos meus irmãos israelitas rejeitou Cristo, ]aquele que controla todas as coisas, bendito seja Deus para sempre. Isto é verdade! (aiōn )
ya da, ‘Dipsiz derinliklere –yani Mesih'i ölüler arasından çıkarmaya– kim inecek?’ deme.” (Abyssos )
“Ou [vocês não devem dizer, no seu íntimo, ]„Alguém terá que descer e entrar no lugar onde moram [os espíritos ]dos mortos!‟” Em outras palavras, alguém terá que [descer para ]trazer Cristo [de lá para nos comunicar a mensagem de salvação. Vocês não devem dizer isto, pois Cristo já desceu para nos salvar, e já ressuscitou dentre os mortos! ] (Abyssos )
Çünkü Tanrı, merhametini herkese göstermek için herkesi sözdinlemezliğin tutsağı kıldı. (eleēsē )
Deus já declarou que todos os seres humanos – [judeus e não judeus ]– inevitavelmente o desobedecem (OU, desobedecem as leis dele). Ele já declarou isto porque deseja agir bondosamente para com todos eles. (eleēsē )
Her şeyin kaynağı O'dur; her şey O'nun aracılığıyla ve O'nun için var oldu. O'na sonsuza dek yücelik olsun! Amin. (aiōn )
[Sabemos que isto é verdade, ]pois todas as coisas [existem como resultado de serem criadas por ]Deus. Elas existem também porque ele [as sustenta. ]Existem também para [louvarem a ele. Desejo que todas as pessoas ]prestem homenagem e honra a ele para sempre. Que assim seja/Amém! (aiōn )
Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine, Tanrı'nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncenizin yenilenmesiyle değişin. (aiōn )
Não deixem que nenhum elemento não cristão determine o seu comportamento. Pelo contrário, deixem que [Deus ]transforme seu [modo de vida], renovando a maneira como pensam, para que vocês possam discernir o que Deus quer que façam. [Isto é, vocês vão saber o que é ]bom, [e saberão o que ]agrada [a ele, e como desempenhar-se de uma maneira que satisfaça a expectativa dele.] (aiōn )
Tanrı, duyurduğum Müjde ve İsa Mesih'le ilgili bildiri uyarınca, sonsuz çağlardan beri saklı tutulan sırrı açıklayan vahiy uyarınca sizi ruhça pekiştirecek güçtedir. (aiōnios )
[Falo de Deus/Daquele] que pode fortalecer vocês [espiritualmente, ]enquanto [prego ]a boa mensagem [sobre Jesus Cristo ]e proclamo aquela [verdade ]que [Deus ]não revelou a nenhuma geração anterior, (aiōnios )
O sır şimdi aydınlığa çıkarılmış ve öncesiz Tanrı'nın buyruğuna göre peygamberlerin yazıları aracılığıyla bütün ulusların iman ederek söz dinlemesi için bildirilmiştir. (aiōnios )
mas que ele revela agora. [Nós (excl.)/Eu proclamamos/proclamo ]o que os profetas escreveram [no tocante a Cristo], de acordo com aquilo que o eterno Deus [nos(excl.)/me mandou fazer. ]Nós/Eu procedemos/procedo assim para que os membros de todos os grupos não judaicos possam [obedecê-lo ]como consequência de terem crido [nele. ]Por assim fazer(mos), [eu/nós (excl.) ]fiz(emos) com que [eles ]chegassem a conhecer [essa mensagem. ] (aiōnios )
Bilge olan tek Tanrı'ya İsa Mesih aracılığıyla sonsuza dek yücelik olsun! Amin. (aiōn )
Pela [ajuda que ]Jesus Cristo [nos proporciona, desejo que nós ]possamos louvar sempre Àquele que é o único Deus, o único verdadeiramente sábio. Que assim seja/Amém! (aiōn )
Hani nerede bilge kişi? Din bilgini nerede? Nerede bu çağın hünerli tartışmacısı? Tanrı dünya bilgeliğinin saçma olduğunu göstermedi mi? (aiōn )
Pois bem, vocês sabem o que Deus [acha ]com relação àquilo que dizem [RHQ, RHQ] as pessoas que se consideram [IRO] sábias e filósofas? [Ele nem presta atenção nelas, pois ][RHQ] Ele já mostrou claramente que aquilo que os descrentes [acham ][IRO] sábio é, na verdade, tolice. (aiōn )
Gerçi olgun kişiler arasında bilgece sözler söylüyoruz; ama bu bilgelik ne şimdiki çağın, ne de bu çağın gelip geçici önderlerinin bilgeliğidir. (aiōn )
Comunico uma mensagem que as pessoas [espiritualmente ]maduras [consideram ]sábia, e não uma mensagem que os descrentes acham sábia. Também comunico uma mensagem que os governantes incrédulos do mundo não consideram sábia. [Não importa, ]pois eles vão perder seu poder. (aiōn )
Tanrı'nın saklı bilgeliğinden gizemli biçimde söz ediyoruz. Zamanın başlangıcından önce Tanrı'nın bizim yüceliğimiz için belirlediği bu, (aiōn )
Pelo contrário, eu falo daquilo que Deus sabiamente planejou. É algo que os seres humanos desconheciam anteriormente, pois não tinha sido revelado {[Deus ]não o tinha revelado} antes. Mas Deus determinou, antes de criar o mundo, que através do Seu sábio plano Ele iria beneficiar/abençoar-nos grandemente. (aiōn )
bilgeliği bu çağın önderlerinden hiçbiri anlamadı. Anlasalardı yüce Rab'bi çarmıha germezlerdi. (aiōn )
Nenhum desses [descrentes ]que governam este mundo conhecia esse plano tão sábio. Se o tivessem conhecido, eles não teriam pregado na cruz o nosso maravilhoso Senhor. (aiōn )
Kimse kendini aldatmasın. Aranızdan biri bu çağın ölçülerine göre kendini bilge sanıyorsa, bilge olmak için “akılsız” olsun! (aiōn )
Deixem de se enganar. Alguns de vocês se consideram sábios, segundo o critério dos descrentes. [Se quiserem realmente ser sábios, vocês ]devem deixar [que os incrédulos os considerem ]tolos [por aceitarem aquilo que Deus considera ser sábio ][IRO]. (aiōn )
Bu nedenle, yediğim şey kardeşimin sendeleyip düşmesine yol açacaksa, kardeşimin düşmemesi için bir daha et yemeyeceğim. (aiōn )
Por isso, se eu achar [que ]meu consumo de certa comida poderá levar algum irmão cristão à ruína espiritual, nunca mais consumirei tal comida. Não quero fazer com que nenhum irmão cristão se arruíne espiritualmente/deixe de crer em Cristo. [E vocês devem seguir o meu exemplo.] (aiōn )
Bu olaylar başkalarına ders olsun diye onların başına geldi; çağların sonuna ulaşmış olan bizleri uyarmak için yazıya geçirildi. (aiōn )
Todas aquelas coisas [que lhes aconteceram há muito tempo ]são exemplos para nós. Aquelas coisas foram escritas {[Moisés ]escreveu aquelas coisas} para nos advertir, a nós que somos pessoas para quem Deus tem cumprido [as coisas determinadas por Ele ]em épocas passadas. (aiōn )
“Ey ölüm, zaferin nerede? Ey ölüm, dikenin nerede?” (Hadēs )
Então o fato de nós morrermos [APO] já não terá o poder de nos derrotar; O fato de nós morrermos não terá mais o poder de fazer-nos mal. (Hadēs )
Tanrı'nın görünümü olan Mesih'in yüceliğiyle ilgili Müjde'nin ışığı imansızların üzerine doğmasın diye, bu çağın ilahı onların zihinlerini kör etmiştir. (aiōn )
[Satanás, aquele ]que [governa ]este mundo, controla os pensamentos daquelas pessoas. Ele impede que elas entendam a mensagem sobre a grandeza/magnificência de Cristo. [Não podem entender que ]Jesus é [plenamente ]parecido com Deus. (aiōn )
Çünkü geçici, hafif sıkıntılarımız bize, ağırlıkta hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar büyük, sonsuz bir yücelik kazandırmaktadır. (aiōnios )
[Sei que ]todas estas provações que [nos sobrevêm nesta vida ]não têm importância e não durarão para sempre. [Ao contemplarmos ]as coisas gloriosas que [Deus está preparando ]para [nosso prazer ]eterno [no céu, ]todo [nosso sofrimento atual ]nos parece sem importância nenhuma. (aiōnios )
Gözlerimizi görünen şeylere değil, görünmeyenlere çeviriyoruz. Çünkü görünenler geçicidir, görünmeyenlerse sonsuza dek kalıcıdır. (aiōnios )
É por isso que dizemos: “Não fixemos a atenção em [todo o sofrimento que ]estamos padecendo agora. Mesmo que não sejam visíveis {que não possamos ver} [todas as coisas que Deus preparou para nós no céu, ]são justamente elas que devem ocupar a nossa mente”. [Devemos pensar assim ]porque [todas estas provações ]que padecemos (excl) [agora ]durarão muito pouco tempo. Mas aquilo que [teremos no céu, ]que não se vê {que não podemos ver} [agora], durará para sempre. (aiōnios )
Biliyoruz ki, barındığımız bu dünyasal çadır yıkılırsa, göklerde Tanrı'nın bize sağladığı bir konut –elle yapılmamış, sonsuza dek kalacak bir evimiz– vardır. (aiōnios )
[Não devemos nos preocupar acerca do nosso corpo, ]porque sabemos que [este corpo ]em que vivemos, [aqui neste mundo, é como ][MET] uma tenda. [Os corpos são como vivendas provisórias. ]Por isso sabemos que se formos mortos {se [alguém ]nos matar}, Deus nos dará uma [vivenda permanente. Estas vivendas permanentes ][MET] não serão casas construídas por seres humanos. Serão [corpos novos em que viveremos para sempre ]no céu. (aiōnios )
Nitekim şöyle yazılmıştır: “Armağanlar dağıttı, yoksullara verdi; Doğruluğu sonsuza dek kalıcıdır.” (aiōn )
[Aqueles que contribuem voluntariamente e alegremente serão como o homem sobre quem ]está escrito {[acerca de quem ––]alguém/o salmista— escreveu} [nas Escrituras: ] “Ele [ajuda ]generosamente [aos outros, ele dá àqueles ]que são pobres. [Deus se lembrará ]das coisas boas que ele fez, [e vai remunerar-lhe ]coisas boas para sempre”. (aiōn )
Rab İsa'nın sonsuza dek övülecek olan Tanrısı ve Babası biliyor ki, yalan söylemiyorum. (aiōn )
Deus, que é o Pai de nosso (inc) Senhor Jesus e a quem [devemos ]louvar sempre, sabe que não estou mentindo [com relação a isto. ] (aiōn )
Mesih, Babamız Tanrı'nın isteğine uyarak bizi şimdiki kötü çağdan kurtarmak için günahlarımıza karşılık kendini feda etti. (aiōn )
Cristo se ofereceu [como sacrifício ]para que pudesse [tirar a culpa de nossos ]pecados. Ele procedeu assim para poder nos capacitar [para deixar de fazer as coisas más que praticam as pessoas que não o conhecem. Ele fez isso ]porque Deus, que é nosso Pai, assim o quis. (aiōn )
Tanrı'ya sonsuzlara dek yücelik olsun! Amin. (aiōn )
[Peço/Oro que as pessoas possam ]louvar para sempre a Deus. Que assim seja/Amém! (aiōn )
Kendi benliğine eken, benlikten ölüm biçecektir. Ruh'a eken, Ruh'tan sonsuz yaşam biçecektir. (aiōnios )
[Deus ][MET] castigará eternamente todos os que fizerem aquilo que sua natureza egocêntrica os estimula a fazer. Mas todos os que agradam ao Espírito [de Deus ]viverão para sempre [com Deus ]por causa do que o Espírito [de Deus ]faz em benefício deles. (aiōnios )
Tanrı O'nu bütün yönetimlerin, hükümranlıkların, güç ve egemenliklerin, yalnız bu çağda değil, gelecek çağda da anılacak bütün adların çok üstüne çıkardı. (aiōn )
Lá Cristo é o supremo soberano sobre todo Espírito poderoso de qualquer nível de autoridade, sendo a posição dele muito superior à de qualquer um deles, não somente agora, mas para sempre. (aiōn )
Bu dünyanın gidişine ve havadaki hükümranlığın egemenine, yani söz dinlemeyen insanlarda şimdi etkin olan ruha uymaktaydınız. (aiōn )
Vocês agiam da mesma forma maligna como agem aqueles que se opõem a Cristo [MTY]. Quer dizer, vocês se comportavam da forma iníqua em que Satanás desejava que se comportassem. Ele governa os seres espirituais maléficos que ninguém pode ver [MTY]. Ele é o Espírito que atualmente controla poderosamente as pessoas que desobedecem a Deus. (aiōn )
Bunu, Mesih İsa'da bize gösterdiği iyilikle, lütfunun sonsuz zenginliğini gelecek çağlarda sergilemek için yaptı. (aiōn )
para que Ele pudesse mostrar a todo o mundo em todo momento do futuro que tinha agido de uma maneira muito bondosa por causa daquilo que Cristo Jesus fez em nosso favor. (aiōn )
ve her şeyi yaratan Tanrı'da öncesizlikten beri gizli tutulan sırrın nasıl düzenlendiğini bütün insanlara açıklama ayrıcalığı bana verildi. (aiōn )
e para capacitar todas as pessoas a entenderem claramente como Deus conseguiu realizar o que tinha determinado. Deus, que criou tudo, revelou agora esta mensagem, que não foi revelada {que Ele nunca tinha revelado} a ninguém anteriormente. (aiōn )
Bu, Tanrı'nın başlangıçtan beri tasarladığı ve Rabbimiz Mesih İsa'da yerine getirdiği amaca uygundu. (aiōn )
Foi isso que Deus sempre tencionou e é isso que Ele realizou por meio daquilo que nosso Senhor Jesus fez. (aiōn )
Kilisede ve Mesih İsa'da bütün kuşaklar boyunca sonsuzlara dek O'na yücelik olsun! Amin. (aiōn )
Devido à nossa relação com Cristo Jesus, que todos os crentes/que pertencem a Ele O louvem para sempre. Amém / Que assim seja. (aiōn )
Çünkü savaşımız insanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlıklara, bu karanlık dünyanın güçlerine, kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal ordularına karşıdır. (aiōn )
Vocês devem proceder assim porque o nosso combate, como crentes, não é contra os seres humanos [SYN]. Pelo contrário, estamos combatendo os espíritos malignos que governam e têm autoridade sobre tudo o que é ruim [MET] neste mundo. Estamos combatendo os espíritos malignos nos lugares celestiais (OU: que se encontram por toda parte). (aiōn )
Babamız Tanrı'ya sonsuzlara dek yücelik olsun! Amin. (aiōn )
[Por isso], louvado seja Deus nosso Pai para sempre e sempre! Amém. (aiōn )
yani geçmiş çağlardan ve kuşaklardan gizlenmiş, ama şimdi O'nun kutsallarına açıklanmış olan sırrı eksiksiz duyurmaktır. (aiōn )
Antigamente não conhecíamos esta mensagem; ou seja, ela estava oculta {Deus a ocultou} das pessoas que viviam em todos os séculos passados, mas ela foi revelada {ele a revelou} agora ao povo dele. (aiōn )
Böyleleri Rab'bin varlığından ve yüce gücünden uzak kalarak sonsuza dek mahvolma cezasına çarptırılacaklar. (aiōnios )
Quer dizer, tais pessoas vão receber [do nosso Senhor Jesus ]seu justo castigo; isto é, elas vão ser destruídas/castigadas para sempre [por nosso Senhor Jesus]; [especificamente, serão expulsas por nosso Senhor Jesus ]da presença dele e da glória que ele tem por ser tão poderoso. (OU, a glória que é manifestada pelo poder dele) (aiōnios )
Rabbimiz İsa Mesih'in kendisi ve bizi sevip lütfuyla bize sonsuz cesaret ve sağlam bir umut veren Babamız Tanrı sizi yüreklendirsin, her iyi eylem ve sözde pekiştirsin. (aiōnios )
[Oramos ]a nosso Senhor Jesus Cristo mesmo – e a Deus, nosso Pai – que nos amou e nos anima sempre e nos faz esperar confiantemente as boas coisas que [Deus prometeu dar-nos ]por meio da bondosa ação do [nosso Senhor Jesus Cristo para conosco; ] (aiōnios )
Ama Mesih İsa, kendisine iman edip sonsuz yaşama kavuşacak olanlara örnek olayım diye sınırsız sabrını öncelikle bende sergilemek için bana merhamet etti. (aiōnios )
Mesmo assim, [Cristo ]Jesus agiu bondosamente para comigo para demonstrar [às pessoas que Ele é perfeitamente paciente para com elas]. Ele assim fez, mostrando-se paciente para mim, que tinha pecado mais que todas as demais pessoas. Ele desejava que o que fiz para mim servisse de exemplo para as pessoas que creriam nele [mais tarde], chegando assim a viver para sempre. (aiōnios )
Onur ve yücelik sonsuzlara dek bütün çağların Kralı, ölümsüz ve görünmez tek Tanrı'nın olsun! Amin. (aiōn )
Meu desejo é que as pessoas honram e louvem para sempre o único verdadeiro Deus! Mesmo que ninguém possa vê-lo, Ele é o Rei que reina para sempre, e que nunca morrerá. É verdade!/Amém! (aiōn )
İman uğrunda yüce mücadeleyi sürdür. Sonsuz yaşama sımsıkı sarıl. Bunun için çağrıldın ve birçok tanık önünde yüce inancı açıkça benimsedin. (aiōnios )
Procure sinceramente e com todas as forças [MET] viver de acordo com aquilo que você crê. [Continue desempenhando bem as tarefas para ]que possa ter certeza de que viverá eternamente. Lembre-se de que você foi escolhido [por Deus ]{Deus escolheu você} [para viver com Ele, ]e que você afirmou aquilo que acredita/que confia em Deus enquanto muitos presbíteros/ouvintes escutavam as suas palavras. (aiōnios )
ölümsüzlüğün tek sahibi, yaklaşılmaz ışıkta yaşayan, hiçbir insanın görmediği ve göremeyeceği Tanrı, Mesih'i belirlenen zamanda ortaya çıkaracaktır. Onur ve kudret sonsuza dek O'nun olsun! Amin. (aiōnios )
Só Ele nunca morrerá e Ele vive no céu numa luz tão brilhante que ninguém consegue se aproximar! É Ele a quem ninguém jamais viu nem poderá ver! Meu desejo é que/ Que todos os seres humanos O honrem, e que Ele governe poderosamente [MTY] para sempre! Amém / Assim seja. (aiōnios )
Şimdiki çağda zengin olanlara gururlanmamalarını, gelip geçici zenginliğe umut bağlamamalarını buyur. Zevk almamız için bize her şeyi bol bol veren Tanrı'ya umut bağlasınlar. (aiōn )
Diga aos cristãos que são ricos aqui na terra que não devem ser orgulhosos, e que não devem confiar nas suas [posses e riquezas, ]pois ninguém pode ter certeza [de possui-las por muito tempo]. Pelo contrário, ensine-os a [confiarem em Deus ao invés de confiarem ]nas riquezas. É Deus quem nos dá abundantemente tudo que temos, para que possamos desfrutar disto. (aiōn )
Tanrı bizi yaptıklarımıza göre değil, kendi amacına ve lütfuna göre kurtarıp kutsal bir yaşama çağırdı. Bu lütuf bize zamanın başlangıcından önce Mesih İsa'da bağışlanmış, (aiōnios )
Deus nos salvou e quer que tenhamos vidas puras. Não foram nossas boas ações que o levaram a agir bondosamente para conosco; ele mesmo planejou ajudar-nos. [Quer dizer], há muito tempo ele determinou favorecer-nos mediante aquilo que Cristo Jesus [ia fazer por nós]. (aiōnios )
Bunun içindir ki, seçilmişler uğruna her şeye dayanıyorum. Öyle ki, onlar da sonsuz yüceliğin yanısıra Mesih İsa'da olan kurtuluşa kavuşsunlar. (aiōnios )
Portanto, suporto [de boa vontade tudo aquilo que estou sofrendo ]por amor [daqueles a quem Deus ]já escolheu. [Faço assim ]para que Cristo Jesus os salve também para eles estarem para sempre [com ele ]no glorioso [lugar onde ele está]. (aiōnios )
Çünkü Dimas bu dünyayı sevdiği için beni terk edip Selanik'e gitti. Kriskis Galatya'ya, Titus Dalmaçya'ya gitti. (aiōn )
pois Demas me abandonou, desejando [muito as coisas boas da vida atual ]e dirigindo-se à [cidade de ]Tessalônica. Crescente foi [servir ao Senhor ]na [província de ]Galácia, e Tito [foi ]ao [distrito de ]Dalmácia. (aiōn )
Rab beni her kötülükten kurtarıp güvenlik içinde göksel egemenliğine ulaştıracak. Sonsuzlara dek O'na yücelik olsun! Amin. (aiōn )
[Portanto, tenho certeza que ]o Senhor vai me salvar de toda ruindade e vai [me ]levar são e salvo para o céu, onde ele reina. Vamos louvá-lo para sempre. Amém/Assim seja. (aiōn )
Elçiliğim, yalan söylemeyen Tanrı'nın zamanın başlangıcından önce vaat ettiği sonsuz yaşam umuduna dayanmaktadır. (aiōnios )
[Como resultado de eu fazer isso, eles ]esperam, confiantemente, que Deus vá fazer com que vivam para sempre. Deus, quem nunca mente, prometeu antes de criar o mundo, que o [povo dele ]viverá para sempre. (aiōnios )
Bu lütuf, tanrısızlığı ve dünyasal arzuları reddedip şimdiki çağda sağduyulu, doğru, Tanrı yoluna yaraşır bir yaşam sürebilmemiz için bizi eğitiyor. (aiōn )
Deus nos ensina/diz [PRS] como deixar de fazer o que Ele não gosta, e como deixar de desejar as coisas que os ímpios desejam [MTY]. Ele quer que sejamos disciplinados e façamos o que é certo e o que agrada a Ele enquanto vivemos no presente. (aiōn )
Öyle ki, O'nun lütfuyla aklanmış olarak umut içinde sonsuz yaşamın mirasçıları olalım. (aiōnios )
Ele quis apagar a história dos nossos pecados, fazendo para nós o que nós não merecíamos, e Ele quis que recebêssemos tudo quanto [Deus deseja ]nos dar. [São essas as coisas que ]esperamos confiantemente receber quando vivermos [com Ele ]eternamente. (aiōnios )
Onisimos'un bir süre senden ayrılması belki de onu temelli geri alman içindi. (aiōnios )
Talvez a razão pela qual [Deus permitiu ]Onésimo a ser separado de {a deixar} você por um período do tempo era que ele confiasse[, e que como resultado ]você o tivesse de volta para sempre. (aiōnios )
Bu son çağda da her şeye mirasçı kıldığı ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğlu'yla bize seslenmiştir. (aiōn )
Mas agora, ao [se iniciar ]esta época final, Deus se comunicou [uma só vez ]conosco por meio daquilo que—seu Filho/o homem que era também Deus [disse e fez. Deus ]o nomeou para que ele pudesse possuir tudo [que pertence realmente a Deus. Deus também o nomeou ]para que ele pudesse criar o universo. (aiōn )
Ama Oğul için şöyle diyor: “Ey Tanrı, tahtın sonsuzluklar boyunca kalıcıdır, Egemenliğinin asası adalet asasıdır. (aiōn )
Mas, por outro lado, [está escrito nas Escrituras que Deus disse ]o seguinte a seu Filho: “Você, que é [também ]Deus, reinará para sempre [MTY] E reinará com justiça sobre seu reino [MTY]. (aiōn )
Başka bir yerde de diyor ki, “Melkisedek düzeni uyarınca Sen sonsuza dek kâhinsin.” (aiōn )
E ele também disse a Cristo aquilo que o salmista escreveu em outra passagem bíblica: Você é um sacerdote eternamente, bem como Melquisedeque foi um sacerdote. (aiōn )
Yetkin kılınınca, sözünü dinleyen herkes için sonsuz kurtuluş kaynağı oldu. (aiōnios )
Tornando-se—integralmente [aquilo que ]Deus pretendia que ele fosse/perfeito—, [ele ]se qualifica plenamente [agora para ser nosso sumo sacerdote. Como consequência, é ele que salva ]eternamente todos aqueles que lhe obedecem. (aiōnios )
vaftizler, elle kutsama, ölülerin dirilişi ve sonsuz yargıyla ilgili öğretinin temelini yeni baştan atmadan Mesih'le ilgili ilk öğretileri aşarak yetkinliğe doğru ilerleyelim. (aiōnios )
[Refiro-me ao ensino sobre o significado de ]vários ritos [judaicos e cristãos ]para purificação dos seres humanos. [Refiro-me ao ensino sobre como os presbíteros capacitam a pessoas a receberem dons espirituais por lhes ]imporem as mãos [MTY]. [Refiro-me à doutrina de que Deus fará—com que ]aqueles que já morreram voltem à vida / ressuscitará as pessoas dentre os mortos—. E [refiro-me ao ensino de que Deus ]julgará [algumas pessoas e vai castigá-las ]eternamente. (aiōnios )
Tanrı sözünün iyiliğini ve gelecek çağın güçlerini tatmış oldukları (aiōn )
Elas chegaram a entender que é boa a mensagem de Deus. E pelo que elas experimentaram [agora, ]sabem como [Deus agirá ]poderosamente no futuro. Se essas pessoas rejeitarem [a mensagem sobre Cristo, ]não será possível que alguém possa persuadi-las a abandonar novamente seu comportamento pecaminoso! (aiōn )
Melkisedek düzeni uyarınca sonsuza dek başkâhin olan İsa oraya uğrumuza öncü olarak girdi. (aiōn )
Jesus entrou [na presença de Deus ]antes de nós ([inc]) para [nos ajudar], quando ele se tornou o eterno sumo sacerdote à semelhança do sacerdócio de Melquisedeque. (aiōn )
Çünkü, “Melkisedek düzeni uyarınca Sen sonsuza dek kâhinsin” diye tanıklık ediliyor. (aiōn )
[Sabemos isso, ]pois [Deus ]o confirmou n[a passagem das Escrituras na qual ele disse a seu Filho: ] Você é sacerdote eternamente, bem como Melquisedeque foi sacerdote. (aiōn )
Ama O kendisine, “Rab ant içti, kararından dönmez, Sen sonsuza dek kâhinsin” diyen Tanrı'nın andıyla kâhin oldu. (aiōn )
Contudo, ao nomear Cristo para sacerdote, foi por meio destas palavras que o salmista escreveu nas Escrituras: O Senhor declarou solenemente [ao Messias, ] —e não mudarei de ideia— “Você será sacerdote para sempre!” (aiōn )
Ama İsa sonsuza dek yaşadığı için kâhinliği süreklidir. (aiōn )
Mas, já que [Jesus ]vive eternamente, ele continuará a ser sumo sacerdote para sempre. (aiōn )
Kutsal Yasa, zayıflıkları olan insanları başkâhin atamaktadır. Ama Yasa'dan sonra gelen ant sözü, sonsuza dek yetkin kılınmış olan Oğul'u başkâhin atamıştır. (aiōn )
Precisamos de um sumo sacerdote como ele, pois [Moisés ]escreveu nas leis [que Deus lhe deu] [PRS] que aqueles que seriam nomeados como sacerdotes seriam homens que costumavam [pecar facilmente]. Mas [Deus declarou ]solenemente [PRS], após [ter dado ]suas leis [a Moisés, ]que [ele nomearia—]seu Filho/o homem que é também Deus—[para ser sacerdote. Agora—seu Filho/o homem que é também Deus—]se tornou para sempre tudo que Deus desejava que ele fosse. (aiōn )
Tekelerle danaların kanıyla değil, sonsuz kurtuluşu sağlayarak kendi kanıyla kutsal yere ilk ve son kez girdi. (aiōnios )
[Quando um sumo sacerdote entra anualmente na sala interna da tenda, ele leva consigo ]o sangue de bodes e o sangue de bezerros [para oferecer como sacrifício.] Mas Cristo não [procedeu assim. Foi como se ]ele entrasse naquele lugar santíssimo uma só vez, levando consigo seu próprio sangue. Por esse ato, ele nos redimiu eternamente. (aiōnios )
Öyleyse sonsuz Ruh aracılığıyla kendini lekesiz olarak Tanrı'ya sunmuş olan Mesih'in kanının, diri Tanrı'ya kulluk edebilmemiz için vicdanımızı ölü işlerden temizleyeceği ne kadar daha kesindir! (aiōnios )
[Portanto, por sabermos o que Cristo conseguiu realizar ]ao derramar seu sangue [quando morreu por nós ][PRS, MTY], teremos absoluta certeza de não sermos culpados [de ter ]feito as coisas que praticam [aqueles que estão espiritualmente ]mortos. [Como consequência], podemos servir ao Deus todo-poderoso. [Os sacerdotes oferecem sempre a Deus animais ]sem defeito. De maneira semelhante, quando Cristo se ofereceu [como sacrifício ]a Deus, ele não tinha nenhum pecado [MET]. Ele procedeu assim como resultado de [ser auxiliado pelo ]Espírito eterno [de Deus.] (aiōnios )
Bu nedenle, çağrılmış olanların vaat edilen sonsuz mirası almaları için Mesih yeni antlaşmanın aracısı oldu. Kendisi onları ilk antlaşma zamanında işledikleri suçlardan kurtarmak için fidye olarak öldü. (aiōnios )
Ao morrer por nós, Cristo—redimiu/livrou do castigo dos seus pecados—até aqueles que tinham desobedecido as condições da (OU: durante a época da) primeira aliança. Portanto, já que ninguém conseguiu se aperfeiçoar pela obediência à antiga aliança, Cristo estabelece agora uma nova aliança entre Deus e o povo. Ele faz isso para que aqueles que Deus escolheu possam ter eternamente as bênçãos que Deus lhes prometeu. (aiōnios )
Öyle olsaydı, dünyanın kuruluşundan beri Mesih'in tekrar tekrar acı çekmesi gerekirdi. Oysa Mesih, kendisini bir kez kurban ederek günahı ortadan kaldırmak için çağların sonunda ortaya çıkmıştır. (aiōn )
[Se fosse assim], ele deveria ter sofrido [e derramado seu sangue ]repetidas vezes desde [a época quando Deus ]criou o mundo. Mas em vez disso, nesta época final, [Cristo ]apareceu uma vez para que, por se sacrificar, ele pudesse fazer [com que as pessoas ]já não sejam [culpadas dos seus ]pecados. (aiōn )
Evrenin Tanrı'nın buyruğuyla yaratıldığını, böylece görülenlerin görünmeyenlerden oluştuğunu iman sayesinde anlıyoruz. (aiōn )
É por confiarmos em Deus que entendemos que Deus formou o universo por simplesmente mandar [que este existisse]. Como resultado, as [coisas que vemos ]não [foram ]feitas de coisas que já existiam. (aiōn )
İsa Mesih dün, bugün ve sonsuza dek aynıdır. (aiōn )
Jesus Cristo [é ]o mesmo agora como era antigamente, e ele será o mesmo para sempre. (aiōn )
Esenlik veren Tanrı, koyunların büyük Çobanı'nı, Rabbimiz İsa'yı sonsuza dek sürecek antlaşmanın kanıyla ölümden diriltti. (aiōnios )
Jesus [supre nossas necessidades, protege-nos e nos guia, como ]faz um grande pastor com suas ovelhas [MET], e Deus, que nos dá paz [interior], ressuscitou nosso Senhor Jesus dentre os mortos. Ao fazer isso, Deus confirmou sua eterna aliança conosco pelo sangue [derramado de Cristo quando ele morreu na ]cruz. (aiōnios )
Tanrı, isteğini yerine getirebilmeniz için sizi her iyilikle donatsın; kendisini hoşnut eden şeyi İsa Mesih aracılığıyla bizlerde gerçekleştirsin. Mesih'e sonsuzlara dek yücelik olsun! Amin. (aiōn )
Por isso, peço a Deus que ele possa prover a vocês todas as boas coisas [que precisam para ]que possam fazer aquilo que ele deseja. Que ele possa realizar em nós as coisas que ele considera agradáveis como resultado de Jesus Cristo [ter feito isso por nós.] Que Jesus Cristo seja louvado para sempre.—Amém!/ Que assim seja!— (aiōn )
Dil de bir ateş, bedenimizin üyeleri arasında bir kötülük dünyasıdır. Bütün varlığımızı kirletir. Cehennemden alevlenmiş olarak yaşamımızın gidişini alevlendirir. (Geenna )
[Assim como um fogo destrói uma floresta ][MET], quando nós falamos [MTY] o que é mal trazemos danos a muitas pessoas. O que dizemos [MTY] revela muito da maldade dentro de nós. O que dizemos contamina tudo o que pensamos e fazemos [PRS, MET]. Assim como uma chama facilmente põe fogo em toda a área ao seu redor [MET], o que nós dizemos [MTY] leva outras pessoas a quererem fazer o mal. Somos levados pelo próprio diabo [MTY] {o próprio diabo nos leva} a falar o mal. (Geenna )
Çünkü ölümlü değil, ölümsüz bir tohumdan, yani Tanrı'nın diri ve kalıcı sözü aracılığıyla yeniden doğdunuz. (aiōn )
Façam isso, porque a vida nova que tem sido dada {que Deus tem dado} para vocês [MET] não é (transmitida) por algo que pereça, como o sêmem humano, mas por outro lado é (transmitida) por algo que dura para sempre; isto é, pela mensagem de Deus que dá vida e que dura para sempre. (aiōn )
Ama Rab'bin sözü sonsuza dek kalır.” İşte size müjdelenmiş olan söz budur. (aiōn )
mas a mensagem de Deus dura para sempre. Esta mensagem [que dura ]é a mensagem [sobre Cristo ]que foi proclamada {que [as pessoas ]proclamaram} para vocês. (aiōn )
Konuşan, Tanrı'nın sözlerini iletir gibi konuşsun. Başkalarına hizmet eden, Tanrı'nın verdiği güçle hizmet etsin. Öyle ki, İsa Mesih aracılığıyla Tanrı her şeyde yüceltilsin. Yücelik ve kudret sonsuzlara dek Mesih'indir! Amin. (aiōn )
Aquele que fala à congregação deve fazer isso como quem fala as palavras de Deus. Se alguém fizer coisas boas para os outros, deve fazer com a força que Deus dá a ele, para que Deus possa ser honrado por tudo isso {para que tudo isso possa honrar a Deus} como resultado de Jesus Cristo nos ajudar a fazer. Oro que louvemos a Deus (OU Jesus) e que demos a ele a autoridade para nos governar para sempre. Amém/Que seja assim. (aiōn )
Sizleri Mesih'te sonsuz yüceliğine çağıran ve bütün lütfun kaynağı olan Tanrı'nın kendisi kısa bir süre acı çekmenizden sonra sizi yetkinleştirip pekiştirecek, güçlendirip temellendirecektir. (aiōnios )
Deus é quem nos ajuda bondosamente em todas as situações, e ele é quem nos/os escolheu para participar de sua eterna glória no céu por causa de nosso relacionamento com Cristo. Depois de terem sofrido por um tempo por causa de outras pessoas fazerem coisas para ferir vocês, ele tirará os seus defeitos espirituais, vai fortalecê-los espiritualmente [DOU] e apoiá-los emocionalmente. (aiōnios )
Kudret sonsuzlara dek O'nun olsun! Amin. (aiōn )
Oro que ele governe poderosamente para sempre. Amém/Que seja assim. (aiōn )
Böylece Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih'in sonsuz egemenliğine girme hakkı size cömertçe sağlanacaktır. (aiōnios )
e serão bem recebidos {Deus receberá vocês generosamente} naquele lugar onde nosso Senhor e Salvador Jesus Cristo governará seu povo para sempre. (aiōnios )
Tanrı günah işleyen melekleri esirgemedi; onları cehenneme atıp karanlıkta zincire vurdu. Yargılanıncaya dek orada tutulacaklar. (Tartaroō )
Deus destruiu [LIT] os anjos que pecaram. Ele os jogou no pior lugar do inferno e [os ]prendeu [ali ][MET] na escuridão para que ficassem ali até que ele [os ]julgasse e [punisse]. (Tartaroō )
Öte yandan Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih'in lütfunda ve O'nu tanımakta ilerleyin. Şimdi ve sonsuza dek O'na yücelik olsun! Amin. (aiōn )
[Pelo contrário, ajam de tal modo que ]experimentem cada vez mais o comportamento bondoso de nosso Senhor e Salvador Jesus Cristo [para com vocês ]e cheguem a conhecer [melhor ]nosso Senhor e Salvador Jesus Cristo. [Oro que as pessoas ]honrem [Jesus Cristo ]agora e para sempre! Certos manuscritos gregos acrescentam a palavra “Amém” no final. (aiōn )
Yaşam açıkça göründü, O'nu gördük ve O'na tanıklık ediyoruz. Baba'yla birlikte olup bize görünmüş olan sonsuz Yaşam'ı size duyuruyoruz. (aiōnios )
Já que ele veio aqui, e nós o vimos, proclamamos claramente a vocês que a pessoa que vimos é aquele que vive para sempre. Ele esteve [anteriormente ]com seu Pai, mas veio morar entre nós. (aiōnios )
Dünya da dünyasal tutkular da geçer, ama Tanrı'nın isteğini yerine getiren sonsuza dek yaşar. (aiōn )
Os [ímpios do ]mundo [MTY] e aquilo que eles desejam desaparecerão, mas se alguém fizer o que Deus quer [que faça], existirá/viverá para sempre! (aiōn )
Mesih'in bize vaat ettiği budur, yani sonsuz yaşamdır. (aiōnios )
E aquilo que Deus nos disse é que [ele nos capacitará ]para viver para sempre! (aiōnios )
Kardeşinden nefret eden katildir. Hiçbir katilin sonsuz yaşama sahip olmadığını bilirsiniz. (aiōnios )
Se alguém odiar qualquer dos irmãos crentes, [Deus o considera ][MET] um assassino. E vocês sabem que [Deus não fará com que ]um assassino viva para sempre. (aiōnios )
Tanıklık da şudur: Tanrı bize sonsuz yaşam verdi, bu yaşam O'nun Oğlu'ndadır. (aiōnios )
É isto que [Deus ]diz: “Prometi que você viverá para sempre!” Nós viveremos para sempre se temos um íntimo relacionamento com seu Filho/o homem que é também Deus. (aiōnios )
Tanrı Oğlu'nun adına iman eden sizlere, sonsuz yaşama sahip olduğunuzu bilesiniz diye bunları yazdım. (aiōnios )
Escrevi esta [carta ]a vocês que creem que Jesus é [MTY] o Filho de Deus/aquele que é também Deus, para que possam saber que possuem a vida eterna. (aiōnios )
Yine biliyoruz ki, Tanrı'nın Oğlu gelmiş ve gerçek Olan'ı tanımamız için bize anlama gücü vermiştir. Biz gerçek Olan'dayız, O'nun Oğlu İsa Mesih'teyiz. O gerçek Tanrı ve sonsuz yaşamdır. (aiōnios )
Sabemos que o Filho de Deus/aquele que é também Deus veio [a nós, ]e [sabemos ]que ele nos capacitou a conhecer a Deus, que é real. Portanto, temos agora um íntimo relacionamento com o verdadeiro [Deus, pois ]pertencemos a Jesus Cristo, aquele que é—o Filho de/o homem que é também—Deus. Jesus Cristo é verdadeiramente Deus e [é ele quem nos capacita a ter a ]vida eterna. (aiōnios )
Çünkü gerçek içimizde yaşıyor ve sonsuza dek bizimle olacak. (aiōn )
Todos nós [cremos ]na mensagem verdadeira; ela está em nosso [ser interior], e vamos continuar [acreditando nela ]para sempre! (aiōn )
Yetkilerinin sınırı içinde kalmayıp kendilerine ayrılan yeri terk etmiş olan melekleri, büyük yargı günü için çözülmez bağlarla bağlayarak karanlığa hapsetti. (aïdios )
E houve muitos anjos a quem Deus designou funções no céu. Mas eles não permaneceram nessas funções, governando com autoridade. Pelo contrário, eles abandonaram o lugar que Deus lhes tinha designado como morada [no céu]. Portanto, Deus condenou eternamente aqueles anjos às cadeias na escuridão [do inferno. Eles vão permanecer lá ]até o grande dia quando [Deus ]vai julgá-los/castigá-los. (aïdios , questioned)
Sodom, Gomora ve çevrelerindeki kentler de benzer biçimde kendilerini fuhuş ve sapıklığa teslim ettiler. Sonsuza dek ateşte yanma cezasını çeken bu kentler ders alınacak birer örnektir. (aiōnios )
De maneira semelhante, aqueles que viviam [MTY] nas [cidades de ]Sodoma e Gomorra e outras cidades vizinhas cometeram atos de imoralidade sexual, procurando todos os tipos de relações sexuais distintas [daquelas que Deus permitia. Portanto, Deus destruiu as cidades deles. Aquilo que aconteceu a tais pessoas e anjos ]mostra como é que Deus vai fazer com que indivíduos [como esses falsos mestres ]sofram quando ele os castigar no eterno fogo [do inferno. ] (aiōnios , questioned)
Köpüğünü savuran denizin azgın dalgaları gibi ayıplarını çevreye savururlar. Serseri yıldızlar gibidirler. Onları sonsuza dek sürecek koyu karanlık bekliyor. (aiōn )
Eles são [irrequietos ][MET], [como ]as ondas bravas do mar. [Justamente como as ondas produzem ]espuma malcheirosa na praia, esses [falsos mestres produzem apenas ]obras vergonhosas [MTY]. [Não podemos depender deles para nos orientar em termos de como devemos viver ][MET], [bem como não podemos depender dos] meteoros/estrelas cadentes [para nos mostrar a rota ao viajarmos]. A intensa escuridão lhes foi reservada {[Deus ]lhes reservou a intensa escuridão} [no inferno]. (aiōn , questioned)
Rabbimiz İsa Mesih'in sizi sonsuz yaşama kavuşturacak olan merhametini beklerken kendinizi Tanrı'nın sevgisinde koruyun. (aiōnios )
Continuem [comportando-se de uma forma apropriada para aqueles a quem ]Deus ama. Continuem esperando constantemente que nosso Senhor Jesus Cristo [aja ]bondosamente para com vocês até o momento de começarmos [a viver ]eternamente [com Cristo.] (aiōnios )
Yücelik, ululuk, güç ve yetki Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla bütün çağlardan önce, şimdi ve bütün çağlar boyunca Tanrı'nın olsun! Amin. (aiōn )
Ele é o único e verdadeiro Deus. Ele nos salvou como resultado daquilo que Jesus Cristo nosso Senhor [fez em nosso benefício. ]Deus é glorioso, grande e poderoso, e ele [governou ]com grande autoridade antes do início do tempo; ele continua sendo assim agora, e vai permanecer assim para sempre! Amém/Assim seja. (aiōn )
Yücelik ve güç sonsuzlara dek, bizi seven, kanıyla bizi günahlarımızdan özgür kılmış ve bizi bir krallık haline getirip Babası Tanrı'nın hizmetinde kâhinler yapmış olan Mesih'in olsun! Amin. (aiōn )
É Ele [quem ]nos tornou pessoas sobre cujas vidas Deus governa, e nos fez sacerdotes [que servem ao seu ]Deus e Pai. [Por isso reconhecemos que ]Jesus Cristo é eternamente divino e eternamente poderoso. Amém/Que assim seja! (aiōn )
Diri Olan Ben'im. Ölmüştüm, ama işte sonsuzluklar boyunca diriyim. Ölümün ve ölüler diyarının anahtarları bendedir. (aiōn , Hadēs )
Sou eu quem dá início a [todas as coisas ]e sou aquele [que põe ]fim [a todas as coisas]. Sou eu quem vive para sempre. Apesar de ter morrido, estou vivo e viverei para sempre. Tenho [o poder de fazer as pessoas ]morrerem e autoridade sobre o lugar onde [estão ]todos os que morrem. (aiōn , Hadēs )
Yaratıklar tahtta oturanı, sonsuzluklar boyunca yaşayanı yüceltip ona saygı ve şükran sundukça, (aiōn )
Os [seres ]viventes [louvam], honram [DOU] e agradecem àquele que está sentado no trono, aquele que vive para sempre. (aiōn )
yirmi dört ihtiyar tahtta oturanın, sonsuzluklar boyunca yaşayanın önünde yere kapanarak O'na tapınıyorlar. Taçlarını tahtın önüne koyarak şöyle diyorlar: (aiōn )
Sempre que fazem assim, os vinte e quatro anciãos se prostram diante daquele que está sentado no trono e O adoram, àquele que vive para sempre. Eles depositam suas coroas diante do trono e cantam: (aiōn )
Ardından gökte, yeryüzünde, yer altında ve denizlerdeki bütün yaratıkların, bunlardaki bütün varlıkların şöyle dediğini işittim: “Övgü, saygı, yücelik ve güç sonsuzlara dek Tahtta oturanın ve Kuzu'nun olsun!” (aiōn )
Também ouvi todos os seres que estão no céu, e na terra, e debaixo da terra, e no mar, cada ser que existe em todos esses lugares, que diziam / cantavam: “Louvemos e honremos sempre aquele que está sentado no trono [e aquele que é como ]um cordeiro, [confessando que Eles ]reinam todo-poderosos para sempre! (aiōn )
Bakınca soluk renkli bir at gördüm. Binicisinin adı Ölüm'dü. Ölüler diyarı onun ardınca geliyordu. Bunlara kılıçla, kıtlıkla, salgın hastalıkla, yeryüzünün yabanıl hayvanlarıyla ölüm saçmak için yeryüzünün dörtte biri üzerinde yetki verildi. (Hadēs )
Desta vez vi [sair ]um cavalo amarelo. Aquele que o montava se chamava „[aquele que faz com que as pessoas ]morram [PRS]‟ e vinha acompanhado por um [que se chamava „aquele que vem do ]lugar dos mortos [PRS]‟. A eles foi dada {[Deus ]lhes deu} autoridade sobre um quarto dos habitantes da terra para estes se matarem mutuamente com armas [SYN], matando-os também pela falta de comida, [fazendo]-[os adoecer ]em epidemias e [provocando ]ataques de feras [contra eles]. (Hadēs )
“Amin! Övgü, yücelik, bilgelik, Şükran, saygı, güç, kudret, Sonsuzlara dek Tanrımız'ın olsun! Amin!” (aiōn )
Eles disseram: “Assim seja!” [Nós (excl) ]louvamos, agradecemos e honramos [a ti, ]nosso (excl) Deus, para sempre! [Nós (excl) confessamos ]que tu és para sempre o todo-sábio, o poderoso, aquele que pode fazer todas as coisas! Amém / Assim seja!” (aiōn )
Beşinci melek borazanını çaldı. Gökten yere düşmüş bir yıldız gördüm. Dipsiz derinliklere açılan kuyunun anahtarı ona verildi. (Abyssos )
O quinto anjo tocou sua trombeta. Então vi [um anjo mau. Ele parecia ]uma estrela que tinha caído do céu para a terra. A ele foi dada {[Alguém ]lhe deu} a chave do poço que [descia para o ]abismo. (Abyssos )
Dipsiz derinliklerin kuyusunu açınca, kuyudan büyük bir ocağın dumanı gibi bir duman çıktı. Kuyunun dumanından güneş ve hava karardı. (Abyssos )
Ele abriu o poço/corredor [que dava para ]o abismo. Como resultado, subiu fumaça do abismo como a fumaça de uma grande fornalha. O povo foram prevenido pela fumaça {A fumaça preveniu todo mundo} de ver a luz do sol e o céu. (Abyssos )
Başlarında kral olarak dipsiz derinliklerin meleği vardı. Bu meleğin İbranice adı Avaddon, Grekçe adıysa Apolyon'dur. (Abyssos )
O rei que os governava era um anjo do abismo. O nome dele, na língua hebraica, é Abadom. Na língua grega ele se chama Apoliom. [Ambos ]nomes [significam Destruidor]. (Abyssos )
Göğü ve göktekileri, yeri ve yerdekileri, denizi ve denizdekileri yaratanın, sonsuzluklar boyunca yaşayanın hakkı için ant içip dedi ki, “Artık gecikme olmayacak. (aiōn )
pedindo que aquele que vive para sempre, o mesmo que criou o céu e tudo que há nele, e [que também criou ]a terra e tudo que há nela e [que criou também ]o mar e tudo que há nele, afirmasse ser verdade aquilo que ele dizia. (aiōn )
Tanıklık görevleri sona erince dipsiz derinliklerden çıkan canavar onlarla savaşacak, onları yenip öldürecek. (Abyssos )
Ao terminarem de dar testemunho [ao povo], a besta que vem do abismo vai atacá-las, derrotá-las e matá-las. (Abyssos )
Yedinci melek borazanını çaldı. Gökte yüksek sesler duyuldu: “Dünyanın egemenliği Rabbimiz'in ve Mesihi'nin oldu. O sonsuzlara dek egemenlik sürecek.” (aiōn )
Então o sétimo anjo tocou a sua trombeta. Vozes no céu bradaram fortes: “Nosso Senhor e o Messias que [ele designou ]governam agora [todos os povos ]do [MTY] mundo, e [Deus ]continuará a governar [todos os povos do mundo ]para sempre!” (aiōn )
Bundan sonra göğün ortasında uçan başka bir melek gördüm. Yeryüzünde yaşayanlara –her ulusa, her oymağa, her dile, her halka– iletmek üzere sonsuza dek kalıcı olan Müjde'yi getiriyordu. (aiōnios )
Vi outro anjo que voava pelos céus. Ele levava [para a terra ]as boas notícias eternas [de Deus], para proclamá-las aos [seres humanos ]que moram na terra. Ele proclamará a mensagem a todas as nações, [todas as ]tribos, falantes [de todas as ]línguas [MTY] e [todos os grupos étnicos. ] (aiōnios )
Çektikleri işkencenin dumanı sonsuzlara dek tütecek. Canavara ve heykeline tapıp onun adının işaretini alanlar gece gündüz rahat yüzü görmeyecekler. (aiōn )
A fumaça [do fogo ]que as atormenta subirá para sempre. [Deus vai ]atormentá-las continuamente, dia e noite. [É isso que acontecerá às ]pessoas que adoram a besta e sua imagem e deixam que [o agente/representante dela ]as marque com seu nome”. (aiōn )
Dört yaratıktan biri yedi meleğe, sonsuzluklar boyunca yaşayan Tanrı'nın öfkesiyle dolu yedi altın tas verdi. (aiōn )
Um dos quatro [seres ]viventes deu [a cada um ]dos sete anjos um vaso de ouro cheio de [vinho. O vinho simbolizava ]o fato de Deus, que vive para sempre, punir severamente [os rebeldes]. (aiōn )
Gördüğün canavar bir zamanlar vardı, ama şimdi yok. Biraz sonra dipsiz derinliklerden çıkacak ve yıkıma gidecek. Yeryüzünde yaşayan ve dünya kurulalı beri adları yaşam kitabına yazılmamış olanlar canavarı görünce şaşacaklar. Çünkü o bir zamanlar vardı, şimdi yok, ama yine gelecek. (Abyssos )
A besta que você viu já [viveu ]anteriormente. Agora já não está [viva]. Está [para ]surgir do abismo. Irá para o lugar onde [Deus ]vai destruí-la. Os habitantes da terra cujos nomes não foram escritos {cujos nomes Deus/Cristo não inscreveu} desde o princípio do mundo no livro que [contém os nomes das pessoas que ]vivem [espiritualmente ]ficarão espantados ao verem que a besta viveu anteriormente, que posteriormente não estava mais [viva, ]mas que depois reapareceu. (Abyssos )
İkinci kez, “Haleluya! Onun dumanı sonsuzlara dek tütecek” dediler. (aiōn )
[A multidão ]falou de novo, dizendo: “Aleluia! Louvado seja Deus! A fumaça [do fogo que consumiu ]a cidade subirá para sempre!” (aiōn )
Canavarla onun önünde doğaüstü belirtiler gerçekleştiren sahte peygamber yakalandı. Sahte peygamber, canavarın işaretini alıp heykeline tapanları bu belirtilerle saptırmıştı. Her ikisi de kükürtle yanan ateş gölüne diri diri atıldı. (Limnē Pyr )
A besta e o falso profeta foram presos {[Cristo ]levou presos a besta e o falso profeta}. O falso profeta é aquele que tinha praticado milagres na presença da besta. Foi assim que Ele conseguiu enganar aqueles que aceitaram a marca da besta [na testa ]e adoravam a imagem dela. A besta e o falso profeta foram jogados {[Cristo ]jogou a besta e o falso profeta} vivos no lago de fogo que arde com enxofre. (Limnē Pyr )
Sonra bir meleğin gökten indiğini gördüm. Elinde dipsiz derinliklerin anahtarı ve büyük bir zincir vardı. (Abyssos )
Vi um anjo que descia do céu. Ele tinha a chave do abismo insondável e na mão levava uma enorme corrente. (Abyssos )
Bin yıl tamamlanıncaya dek ulusları bir daha saptırmasın diye onu dipsiz derinliklere attı, oraya kapayıp girişi mühürledi. Bin yıl geçtikten sonra kısa bir süre için serbest bırakılması gerekiyor. (Abyssos )
Ele o jogou no abismo insondável. Fechou [a porta do abismo insondável, ]trancou e selou. Procedeu assim para que Satanás não pudesse mais enganar os [habitantes d]as nações [MTY], até se completarem os mil anos. Depois daquele [tempo ]Satanás deve ser solto {[Deus/o anjo de Deus ]deve soltá-lo} por um breve tempo [para ele fazer aquilo que Deus determinou.] (Abyssos )
Onları saptıran İblis ise canavarla sahte peygamberin de içinde bulunduğu ateş ve kükürt gölüne atıldı. Gece gündüz, sonsuzlara dek işkence çekeceklerdir. (aiōn , Limnē Pyr )
O diabo, que enganou os seres humanos, será jogado {O [anjo de Deus ]jogará o diabo, que enganou os seres humanos, } dentro do lago de enxofre ardente. [É esse o mesmo lago ]em que a besta e o falso profeta foram [jogados ]{[ele ]tinha [jogado ]a besta e o falso profeta}[. Consequentemente], eles sofrerão continuamente para sempre. (aiōn , Limnē Pyr )
Deniz kendisinde olan ölüleri, ölüm ve ölüler diyarı da kendilerinde olan ölüleri teslim ettiler. Her biri yaptıklarına göre yargılandı. (Hadēs )
[Aqueles que morreram ]no mar [voltaram a viver para se apresentarem diante do trono. ]Todas as pessoas que se encontravam no lugar para onde vão aqueles que morrem, [voltaram à vida para comparecerem diante do trono. ]Cada uma delas foi julgada {[Deus ]julgou cada uma delas} de acordo com aquilo que cada uma tinha feito. (Hadēs )
Ölüm ve ölüler diyarı ateş gölüne atıldı. İşte bu ateş gölü ikinci ölümdür. (Hadēs , Limnē Pyr )
Os incrédulos [PRS/MTY] quem morreram e o lugar onde eles antes estiveram [foram jogados no lago ardente] {[Deus ]jogou no lago ardente [os incrédulos ][PRS/MTY] que tinham morrido e o lugar onde eles antes estiveram}. O lago ardente é [o lugar em que as pessoas ]morrem pela segunda vez. (Hadēs , Limnē Pyr )
Adı yaşam kitabına yazılmamış olanlar ateş gölüne atıldı. (Limnē Pyr )
Essas pessoas cujos [nomes ][MTY] não constam no livro [onde ]estão escritos [os nomes ]{[onde Deus ]escreveu [os nomes]} [das pessoas que ]viverão [para sempre, elas foram jogadas {—Deus/o anjo de Deus— ]as jogou} no lago ardente. (Limnē Pyr )
Ama korkak, imansız, iğrenç, adam öldüren, fuhuş yapan, büyücü, putperest ve bütün yalancılara gelince, onların yeri, kükürtle yanan ateş gölüdür. İkinci ölüm budur.” (Limnē Pyr )
Mas [os ]covardes, os que não creem [em mim], os [que praticam ]coisas detestáveis, os que matam [outras pessoas, ]os que pecam sexualmente, os que praticam feitiço, os que adoram os ídolos e os que dizem mentiras, [todos esses sofrerão ]no lago que arde com fogo e enxofre. [Qualquer um que sofre naquele lago ]morre pela segunda vez”. (Limnē Pyr )
Artık gece olmayacak. Çıra ışığına da güneş ışığına da gereksinmeleri olmayacak. Çünkü Rab Tanrı onlara ışık verecek ve sonsuzlara dek egemenlik sürecekler. (aiōn )
Nunca mais haverá noite. [Os servos de Deus ]não precisarão da luz das lâmpadas nem da luz do sol, pois o Senhor Deus fará brilhar [sua ]luz sobre eles. Eles reinarão para sempre. (aiōn )