< Matta 13 >

1 Aynı gün İsa evden çıktı, gidip göl kıyısında oturdu.
อปรญฺจ ตสฺมินฺ ทิเน ยีศุ: สทฺมโน คตฺวา สริตฺปเต โรธสิ สมุปวิเวศฯ
2 Çevresinde büyük bir kalabalık toplandı. Bu yüzden İsa tekneye binip oturdu. Bütün kalabalık kıyıda duruyordu.
ตตฺร ตตฺสนฺนิเธา พหุชนานำ นิวโหปสฺถิเต: ส ตรณิมารุหฺย สมุปาวิศตฺ, เตน มานวา โรธสิ สฺถิตวนฺต: ฯ
3 İsa onlara benzetmelerle birçok şey anlattı. “Bakın” dedi, “Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı.
ตทานีํ ส ทฺฤษฺฏานฺไตสฺตานฺ อิตฺถํ พหุศ อุปทิษฺฏวานฺฯ ปศฺยต, กศฺจิตฺ กฺฤษีวโล พีชานิ วปฺตุํ พหิรฺชคาม,
4 Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü. Kuşlar gelip bunları yedi.
ตสฺย วปนกาเล กติปยพีเชษุ มารฺคปารฺเศฺว ปติเตษุ วิหคาสฺตานิ ภกฺษิตวนฺต: ฯ
5 Kimi, toprağı az, kayalık yerlere düştü; toprak derin olmadığından hemen filizlendi.
อปรํ กติปยพีเชษุ โสฺตกมฺฤทฺยุกฺตปาษาเณ ปติเตษุ มฺฤทลฺปตฺวาตฺ ตตฺกฺษณาตฺ ตานฺยงฺกุริตานิ,
6 Ne var ki, güneş doğunca kavruldular, kök salamadıkları için kuruyup gittiler.
กินฺตุ รวาวุทิเต ทคฺธานิ เตษำ มูลาปฺรวิษฺฏตฺวาตฺ ศุษฺกตำ คตานิ จฯ
7 Kimi, dikenler arasına düştü. Dikenler büyüdü, filizleri boğdu.
อปรํ กติปยพีเชษุ กณฺฏกานำ มเธฺย ปติเตษุ กณฺฏกาเนฺยธิตฺวา ตานิ ชคฺรสุ: ฯ
8 Kimi ise iyi toprağa düştü. Bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı da otuz kat ürün verdi.
อปรญฺจ กติปยพีชานิ อุรฺวฺวรายำ ปติตานิ; เตษำ มเธฺย กานิจิตฺ ศตคุณานิ กานิจิตฺ ษษฺฏิคุณานิ กานิจิตฺ ตฺรึศคุํณานิ ผลานิ ผลิตวนฺติฯ
9 Kulağı olan işitsin!”
โศฺรตุํ ยสฺย ศฺรุตี อาสาเต ส ศฺฤณุยาตฺฯ
10 Öğrencileri gelip İsa'ya, “Halka neden benzetmelerle konuşuyorsun?” diye sordular.
อนนฺตรํ ศิไษฺยราคตฺย โส'ปฺฤจฺฉฺยต, ภวตา เตภฺย: กุโต ทฺฤษฺฏานฺตกถา กถฺยเต?
11 İsa şöyle yanıtladı: “Göklerin Egemenliği'nin sırlarını bilme ayrıcalığı size verildi, ama onlara verilmedi.
ตต: ส ปฺรตฺยวทตฺ, สฺวรฺคราชฺยสฺย นิคูฒำ กถำ เวทิตุํ ยุษฺมภฺยํ สามรฺถฺยมทายิ, กินฺตุ เตโภฺย นาทายิฯ
12 Çünkü kimde varsa, ona daha çok verilecek, bolluğa kavuşturulacak. Ama kimde yoksa, elindeki de alınacak.
ยสฺมาทฺ ยสฺยานฺติเก วรฺทฺธเต, ตสฺมาเยว ทายิษฺยเต, ตสฺมาตฺ ตสฺย พาหุลฺยํ ภวิษฺยติ, กินฺตุ ยสฺยานฺติเก น วรฺทฺธเต, ตสฺย ยตฺ กิญฺจนาเสฺต, ตทปิ ตสฺมาทฺ อาทายิษฺยเตฯ
13 Onlara benzetmelerle konuşmamın nedeni budur. Çünkü, ‘Gördükleri halde görmezler, Duydukları halde duymaz ve anlamazlar.’
เต ปศฺยนฺโตปิ น ปศฺยนฺติ, ศฺฤณฺวนฺโตปิ น ศฺฤณฺวนฺติ, พุธฺยมานา อปิ น พุธฺยนฺเต จ, ตสฺมาตฺ เตโภฺย ทฺฤษฺฏานฺตกถา กถฺยเตฯ
14 “Böylece Yeşaya'nın peygamberlik sözü onlar için gerçekleşmiş oldu: ‘Duyacak duyacak, ama hiç anlamayacaksınız, Bakacak bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz!
ยถา กรฺไณ: โศฺรษฺยถ ยูยํ ไว กินฺตุ ยูยํ น โภตฺสฺยถฯ เนไตฺรรฺทฺรกฺษฺยถ ยูยญฺจ ปริชฺญาตุํ น ศกฺษฺยถฯ เต มานุษา ยถา ไนว ปริปศฺยนฺติ โลจไน: ฯ กรฺไณ รฺยถา น ศฺฤณฺวนฺติ น พุธฺยนฺเต จ มานไส: ฯ วฺยาวรฺตฺติเตษุ จิตฺเตษุ กาเล กุตฺราปิ ไตรฺชไน: ฯ มตฺตเสฺต มนุชา: สฺวสฺถา ยถา ไนว ภวนฺติ จฯ ตถา เตษำ มนุษฺยาณำ กฺริยนฺเต สฺถูลพุทฺธย: ฯ พธิรีภูตกรฺณาศฺจ ชาตาศฺจ มุทฺริตา ทฺฤศ: ฯ
15 Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, Kulakları ağırlaştı. Gözlerini kapadılar. Öyle ki, gözleri görmesin, Kulakları duymasın, yürekleri anlamasın Ve bana dönmesinler. Dönselerdi, onları iyileştirirdim.’
ยเทตานิ วจนานิ ยิศยิยภวิษฺยทฺวาทินา โปฺรกฺตานิ เตษุ ตานิ ผลนฺติฯ
16 “Ama ne mutlu size ki, gözleriniz görüyor, kulaklarınız işitiyor!
กินฺตุ ยุษฺมากํ นยนานิ ธนฺยานิ, ยสฺมาตฺ ตานิ วีกฺษนฺเต; ธนฺยาศฺจ ยุษฺมากํ ศพฺทคฺรหา: , ยสฺมาตฺ ไตรากรฺณฺยเตฯ
17 Size doğrusunu söyleyeyim, nice peygamberler, nice doğru kişiler sizin gördüklerinizi görmek istediler, ama göremediler. Sizin işittiklerinizi işitmek istediler, ama işitemediler.
มยา ยูยํ ตถฺยํ วจามิ ยุษฺมาภิ รฺยทฺยทฺ วีกฺษฺยเต, ตทฺ พหโว ภวิษฺยทฺวาทิโน ธารฺมฺมิกาศฺจ มานวา ทิทฺฤกฺษนฺโตปิ ทฺรษฺฏุํ นาลภนฺต, ปุนศฺจ ยูยํ ยทฺยตฺ ศฺฤณุถ, ตตฺ เต ศุศฺรูษมาณา อปิ โศฺรตุํ นาลภนฺตฯ
18 “Şimdi ekinciyle ilgili benzetmeyi siz dinleyin.
กฺฤษีวลียทฺฤษฺฏานฺตสฺยารฺถํ ศฺฤณุตฯ
19 Kim göksel egemenlikle ilgili sözü işitir de anlamazsa, kötü olan gelir, onun yüreğine ekileni söker götürür. Yol kenarına ekilen tohum işte budur.
มารฺคปารฺเศฺว พีชานฺยุปฺตานิ ตสฺยารฺถ เอษ: , ยทา กศฺจิตฺ ราชฺยสฺย กถำ นิศมฺย น พุธฺยเต, ตทา ปาปาตฺมาคตฺย ตทียมนส อุปฺตำ กถำ หรนฺ นยติฯ
20 Kayalık yerlere ekilen ise işittiği sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadığı için ancak bir süre dayanan kişidir. Böyle biri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşer.
อปรํ ปาษาณสฺถเล พีชานฺยุปฺตานิ ตสฺยารฺถ เอษ: ; กศฺจิตฺ กถำ ศฺรุไตฺวว หรฺษจิตฺเตน คฺฤหฺลาติ,
กินฺตุ ตสฺย มนสิ มูลาปฺรวิษฺฏตฺวาตฺ ส กิญฺจิตฺกาลมาตฺรํ สฺถิรสฺติษฺฐติ; ปศฺจาต ตตฺกถาการณาตฺ โกปิ เกฺลสฺตาฑนา วา เจตฺ ชายเต, ตรฺหิ ส ตตฺกฺษณาทฺ วิฆฺนเมติฯ
22 Dikenler arasında ekilen de şudur: Sözü işitir, ama dünyasal kaygılar ve zenginliğin aldatıcılığı sözü boğar ve ürün vermesini engeller. (aiōn g165)
อปรํ กณฺฏกานำ มเธฺย พีชานฺยุปฺตานิ ตทรฺถ เอษ: ; เกนจิตฺ กถายำ ศฺรุตายำ สำสาริกจินฺตาภิ รฺภฺรานฺติภิศฺจ สา คฺรสฺยเต, เตน สา มา วิผลา ภวติฯ (aiōn g165)
23 İyi toprağa ekilen tohum ise, sözü işitip anlayan birine benzer. Böylesi elbette ürün verir, kimi yüz, kimi altmış, kimi de otuz kat.”
อปรมฺ อุรฺวฺวรายำ พีชานฺยุปฺตานิ ตทรฺถ เอษ: ; เย ตำ กถำ ศฺรุตฺวา วุธฺยนฺเต, เต ผลิตา: สนฺต: เกจิตฺ ศตคุณานิ เกจิต ษษฺฏิคุณานิ เกจิจฺจ ตฺรึศทฺคุณานิ ผลานิ ชนยนฺติฯ
24 İsa onlara başka bir benzetme anlattı: “Göklerin Egemenliği, tarlasına iyi tohum eken adama benzer” dedi.
อนนฺตรํ โสปราเมกำ ทฺฤษฺฏานฺตกถามุปสฺถาปฺย เตภฺย: กถยามาส; สฺวรฺคียราชฺยํ ตาทฺฤเศน เกนจิทฺ คฺฤหเสฺถโนปมียเต, เยน สฺวียกฺเษเตฺร ปฺรศสฺตพีชาเนฺยาปฺยนฺตฯ
25 “Herkes uyurken, adamın düşmanı geldi, buğdayın arasına delice ekip gitti.
กินฺตุ กฺษณทายำ สกลโลเกษุ สุปฺเตษุ ตสฺย ริปุราคตฺย เตษำ โคธูมพีชานำ มเธฺย วนฺยยวมพีชานฺยุปฺตฺวา ววฺราชฯ
26 Ekin gelişip başak salınca, deliceler de göründü.
ตโต ยทา พีเชโภฺย'งฺกรา ชายมานา: กณิศานิ ฆฺฤตวนฺต: ; ตทา วนฺยยวสานฺยปิ ทฺฤศฺยมานานฺยภวนฺฯ
27 “Mal sahibinin köleleri gelip ona şöyle dediler: ‘Efendimiz, sen tarlana iyi tohum ekmedin mi? Bu deliceler nereden çıktı?’
ตโต คฺฤหสฺถสฺย ทาเสยา อาคมฺย ตไสฺม กถยาญฺจกฺรุ: , เห มเหจฺฉ, ภวตา กึ เกฺษเตฺร ภทฺรพีชานิ เนาปฺยนฺต? ตถาเตฺว วนฺยยวสานิ กฺฤต อายนฺ?
28 “Mal sahibi, ‘Bunu bir düşman yapmıştır’ dedi. “‘Gidip deliceleri toplamamızı ister misin?’ diye sordu köleler.
ตทานีํ เตน เต ปฺรติคทิตา: , เกนจิตฺ ริปุณา กรฺมฺมทมการิฯ ทาเสยา: กถยามาสุ: , วยํ คตฺวา ตานฺยุตฺปายฺย กฺษิปาโม ภวต: กีทฺฤศีจฺฉา ชายเต?
29 “‘Hayır’ dedi adam. ‘Deliceleri toplarken belki buğdayı da sökersiniz.
เตนาวาทิ, นหิ, ศงฺเก'หํ วนฺยยวโสตฺปาฏนกาเล ยุษฺมาภิไสฺต: สากํ โคธูมา อปฺยุตฺปาฏิษฺยนฺเตฯ
30 Bırakın biçim vaktine dek birlikte büyüsünler. Biçim vakti orakçılara, önce deliceleri toplayın diyeceğim, yakmak için demet yapın. Buğdayı ise toplayıp ambarıma koyun.’”
อต: ศฺสฺยกรฺตฺตนกาลํ ยาวทฺ อุภยานฺยปิ สห วรฺทฺธนฺตำ, ปศฺจาตฺ กรฺตฺตนกาเล กรฺตฺตกานฺ วกฺษฺยามิ, ยูยมาเทา วนฺยยวสานิ สํคฺฤหฺย ทาหยิตุํ วีฏิกา พทฺวฺวา สฺถาปยต; กินฺตุ สรฺเวฺว โคธูมา ยุษฺมาภิ รฺภาณฺฑาคารํ นีตฺวา สฺถาปฺยนฺตามฺฯ
31 İsa onlara bir benzetme daha anlattı: “Göklerin Egemenliği, bir adamın tarlasına ektiği hardal tanesine benzer” dedi.
อนนฺตรํ โสปราเมกำ ทฺฤษฺฏานฺตกถามุตฺถาปฺย เตภฺย: กถิตวานฺ กศฺจินฺมนุช: สรฺษปพีชเมกํ นีตฺวา สฺวกฺเษตฺร อุวาปฯ
32 “Hardal tohumların en küçüğü olduğu halde, gelişince bahçe bitkilerinin boyunu aşar, ağaç olur. Böylece kuşlar gelip dallarında barınır.”
สรฺษปพีชํ สรฺวฺวสฺมาทฺ พีชาตฺ กฺษุทฺรมปิ สทงฺกุริตํ สรฺวฺวสฺมาตฺ ศากาตฺ พฺฤหทฺ ภวติ; ส ตาทฺฤศสฺตรุ รฺภวติ, ยสฺย ศาขาสุ นภส: ขคา อาคตฺย นิวสนฺติ; สฺวรฺคียราชฺยํ ตาทฺฤศสฺย สรฺษไปกสฺย สมมฺฯ
33 İsa onlara başka bir benzetme anlattı: “Göklerin Egemenliği, bir kadının üç ölçek una karıştırdığı mayaya benzer. Sonunda bütün hamur kabarır.”
ปุนรปิ ส อุปมากถาเมกำ เตภฺย: กถยาญฺจการ; กาจน โยษิตฺ ยตฺ กิณฺวมาทาย โทฺรณตฺรยมิตโคธูมจูรฺณานำ มเธฺย สรฺเวฺวษำ มิศฺรีภวนปรฺยฺยนฺตํ สมาจฺฉาทฺย นิธตฺตวตี, ตตฺกิณฺวมิว สฺวรฺคราชฺยํฯ
34 İsa bütün bunları halka benzetmelerle anlattı. Benzetme kullanmadan onlara hiçbir şey anlatmazdı.
อิตฺถํ ยีศุ รฺมนุชนิวหานำ สนฺนิธาวุปมากถาภิเรตานฺยาขฺยานานิ กถิตวานฺ อุปมำ วินา เตภฺย: กิมปิ กถำ นากถยตฺฯ
35 Bu, peygamber aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelsin diye oldu: “Ağzımı benzetmeler anlatarak açacağım, Dünyanın kuruluşundan beri Gizli kalmış sırları dile getireceğim.”
เอเตน ทฺฤษฺฏานฺตีเยน วาเกฺยน วฺยาทาย วทนํ นิชํฯ อหํ ปฺรกาศยิษฺยามิ คุปฺตวากฺยํ ปุราภวํฯ ยเทตทฺวจนํ ภวิษฺยทฺวาทินา โปฺรกฺตมาสีตฺ, ตตฺ สิทฺธมภวตฺฯ
36 Bundan sonra İsa halktan ayrılıp eve gitti. Öğrencileri yanına gelip, “Tarladaki delicelerle ilgili benzetmeyi bize açıkla” dediler.
สรฺวฺวานฺ มนุชานฺ วิสฺฤชฺย ยีเศา คฺฤหํ ปฺรวิษฺเฏ ตจฺฉิษฺยา อาคตฺย ยีศเว กถิตวนฺต: , เกฺษตฺรสฺย วนฺยยวสียทฺฤษฺฏานฺตกถามฺ ภวาน อสฺมานฺ สฺปษฺฏีกฺฤตฺย วทตุฯ
37 İsa, “İyi tohumu eken, İnsanoğlu'dur” diye karşılık verdi.
ตต: ส ปฺรตฺยุวาจ, เยน ภทฺรพีชานฺยุปฺยนฺเต ส มนุชปุตฺร: ,
38 “Tarla ise dünyadır. İyi tohum, göksel egemenliğin oğulları, deliceler de kötü olanın oğullarıdır.
เกฺษตฺรํ ชคตฺ, ภทฺรพีชานี ราชฺยสฺย สนฺตานา: ,
39 Deliceleri eken düşman, İblis'tir. Biçim vakti, çağın sonu; orakçılar ise meleklerdir. (aiōn g165)
วนฺยยวสานิ ปาปาตฺมน: สนฺตานา: ฯ เยน ริปุณา ตานฺยุปฺตานิ ส ศยตาน: , กรฺตฺตนสมยศฺจ ชคต: เศษ: , กรฺตฺตกา: สฺวรฺคียทูตา: ฯ (aiōn g165)
40 “Deliceler nasıl toplanıp yakılırsa, çağın sonunda da böyle olacaktır. (aiōn g165)
ยถา วนฺยยวสานิ สํคฺฤหฺย ทาหฺยนฺเต, ตถา ชคต: เศเษ ภวิษฺยติ; (aiōn g165)
41 İnsanoğlu meleklerini gönderecek, onlar da insanları günaha düşüren her şeyi, kötülük yapan herkesi O'nun egemenliğinden toplayıp kızgın fırına atacaklar. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır.
อรฺถาตฺ มนุชสุต: สฺวำยทูตานฺ เปฺรษยิษฺยติ, เตน เต จ ตสฺย ราชฺยาตฺ สรฺวฺวานฺ วิฆฺนการิโณ'ธารฺมฺมิกโลกำศฺจ สํคฺฤหฺย
ยตฺร โรทนํ ทนฺตฆรฺษณญฺจ ภวติ, ตตฺราคฺนิกุณฺเฑ นิกฺเษปฺสฺยนฺติฯ
43 Doğru kişiler o zaman Babaları'nın egemenliğinde güneş gibi parlayacaklar. Kulağı olan işitsin!”
ตทานีํ ธารฺมฺมิกโลกา: เสฺวษำ ปิตู ราเชฺย ภาสฺกรอิว เตชสฺวิโน ภวิษฺยนฺติฯ โศฺรตุํ ยสฺย ศฺรุตี อาสาเต, ม ศฺฤณุยาตฺฯ
44 “Göklerin Egemenliği, tarlada saklı bir defineye benzer. Onu bulan yeniden sakladı, sevinçle koşup gitti, varını yoğunu satıp tarlayı satın aldı.
อปรญฺจ เกฺษตฺรมเธฺย นิธึ ปศฺยนฺ โย โคปยติ, ตต: ปรํ สานนฺโท คตฺวา สฺวียสรฺวฺวสฺวํ วิกฺรีย ตฺตกฺเษตฺรํ กฺรีณาติ, ส อิว สฺวรฺคราชฺยํฯ
45 “Yine Göklerin Egemenliği, güzel inciler arayan bir tüccara benzer.
อนฺยญฺจ โย วณิกฺ อุตฺตมำ มุกฺตำ คเวษยนฺ
46 Tüccar, çok değerli bir inci bulunca gitti, varını yoğunu satıp o inciyi satın aldı.”
มหารฺฆำ มุกฺตำ วิโลกฺย นิชสรฺวฺวสฺวํ วิกฺรีย ตำ กฺรีณาติ, ส อิว สฺวรฺคราชฺยํฯ
47 “Yine Göklerin Egemenliği, denize atılan ve her çeşit balığı toplayan ağa benzer.
ปุนศฺจ สมุโทฺร นิกฺษิปฺต: สรฺวฺวปฺรการมีนสํคฺราหฺยานายอิว สฺวรฺคราชฺยํฯ
48 Ağ dolunca onu kıyıya çekerler. Oturup işe yarayan balıkları kaplara koyar, yaramayanları atarlar.
ตสฺมินฺ อานาเย ปูรฺเณ ชนา ยถา โรธสฺยุตฺโตลฺย สมุปวิศฺย ปฺรศสฺตมีนานฺ สํคฺรหฺย ภาชเนษุ นิทธเต, กุตฺสิตานฺ นิกฺษิปนฺติ;
49 Çağın sonunda da böyle olacak. Melekler gelecek, kötü kişileri doğruların arasından ayırıp kızgın fırına atacaklar. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır.” (aiōn g165)
ตไถว ชคต: เศเษ ภวิษฺยติ, ผลต: สฺวรฺคียทูตา อาคตฺย ปุณฺยวชฺชนานำ มธฺยาตฺ ปาปิน: ปฺฤถกฺ กฺฤตฺวา วหฺนิกุณฺเฑ นิกฺเษปฺสฺยนฺติ, (aiōn g165)
ตตฺร โรทนํ ทนฺไต รฺทนฺตฆรฺษณญฺจ ภวิษฺยต: ฯ
51 İsa, “Bütün bunları anladınız mı?” diye sordu. “Evet” karşılığını verdiler.
ยีศุนา เต ปฺฤษฺฏา ยุษฺมาภิ: กิเมตานฺยาขฺยานานฺยพุธฺยนฺต? ตทา เต ปฺรตฺยวทนฺ, สตฺยํ ปฺรโภฯ
52 O da onlara, “İşte böylece Göklerin Egemenliği için eğitilmiş her din bilgini, hazinesinden hem yeni hem eski değerler çıkaran bir mal sahibine benzer” dedi.
ตทานีํ ส กถิตวานฺ, นิชภาณฺฑาคาราตฺ นวีนปุราตนานิ วสฺตูนิ นิรฺคมยติ โย คฺฤหสฺถ: ส อิว สฺวรฺคราชฺยมธิ ศิกฺษิตา: สฺวรฺว อุปเทษฺฏาร: ฯ
53 İsa bütün bu benzetmeleri anlattıktan sonra oradan ayrıldı.
อนนฺตรํ ยีศุเรตา: สรฺวฺวา ทฺฤษฺฏานฺตกถา: สมาปฺย ตสฺมาตฺ สฺถานาตฺ ปฺรตเสฺถฯ อปรํ สฺวเทศมาคตฺย ชนานฺ ภชนภวน อุปทิษฺฏวานฺ;
54 Kendi memleketine gitti ve oradaki havrada halka öğretmeye başladı. Halk şaşıp kalmıştı. “Adamın bu bilgeliği ve mucizeler yaratan gücü nereden geliyor?” diyorlardı.
เต วิสฺมยํ คตฺวา กถิตวนฺต เอตไสฺยตาทฺฤศํ ชฺญานมฺ อาศฺจรฺยฺยํ กรฺมฺม จ กสฺมาทฺ อชายต?
55 “Marangozun oğlu değil mi bu? Annesinin adı Meryem değil mi? Yakup, Yusuf, Simun ve Yahuda O'nun kardeşleri değil mi?
กิมยํ สูตฺรธารสฺย ปุโตฺร นหิ? เอตสฺย มาตุ รฺนาม จ กึ มริยมฺ นหิ? ยากุพฺ-ยูษผฺ-ศิโมนฺ-ยิหูทาศฺจ กิเมตสฺย ภฺราตโร นหิ?
56 Kızkardeşlerinin hepsi aramızda yaşamıyor mu? O halde O'nun bütün bu yaptıkları nereden geliyor?”
เอตสฺย ภคินฺยศฺจ กิมสฺมากํ มเธฺย น สนฺติ? ตรฺหิ กสฺมาทยเมตานิ ลพฺธวานฺ? อิตฺถํ ส เตษำ วิฆฺนรูโป พภูว;
57 Ve gücenip O'nu reddettiler. Ama İsa onlara şöyle dedi: “Bir peygamber, kendi memleketinden ve evinden başka yerde hor görülmez.”
ตโต ยีศุนา นิคทิตํ สฺวเทศียชนานำ มธฺยํ วินา ภวิษฺยทฺวาที กุตฺราปฺยนฺยตฺร นาสมฺมาโนฺย ภวตีฯ
58 İmansızlıkları yüzünden İsa orada pek fazla mucize yapmadı.
เตษามวิศฺวาสเหโต: ส ตตฺร สฺถาเน พหฺวาศฺจรฺยฺยกรฺมฺมาณิ น กฺฤตวานฺฯ

< Matta 13 >